AB’nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardione ses tonunu yükseltmeyen son derece yumuşak sözlü biri. Ancak bu hali “sözünü esirgeyeceği” anlamına gelmiyor. Bunu, Türkiye’ye gelir gelmez ayağının tozuyla Başbakan Erdoğan ile basın özgürlüğü konusunda girdiği tartışmadan biliyoruz.
Erdoğan’ın o tartışma sırasında Ricciardione’yi “acemi büyükelçi” ilan etmesine çok kızan Washington’un, büyükelçisine güçlü destek vermesi ise konuya farklı bir boyut katıyor. Yani “büyükelçi kendi görüşlerini ifade ediyor” denebilecek bir durum söz konusu değil burada.
Ricciardione’nin bu nedenle özellikle AKP çevrelerinde hayal kırıklığı yarattığını tahmin etmek güç değil. Bilindiği gibi kendisinin Ankara’ya büyükelçi atanması, ABD Senatosu’nda “Türklere fazla meyil ediyor” gerekçesiyle bir senatör tarafından bloke edilmişti.
Başkan Obama’nın özel yetkisini kullanarak Ricciardione’yi yine de Ankara’ya göndermesi ise AKP tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Ancak AKP çevreleri Ricciardione’nin “Türk dostu” olarak gerekirse “acı konuşacağını” hesaba katmadılar.
Oysa “Türklere meyil ediyor” diye ABD’de töhmet altında bırakılmasından sonra, kendisinin bunun her koşulda doğru olmadığını göstermek isteyeceği de belliydi. Obama yönetiminin kendisini özel yetkiyle Ankara’ya göndermesinden sonra büyükelçisine her konuda açık destek vereceği de tahmin edilmeliydi.
Ricciardione’nin son olarak, Erdoğan’ın BM Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı sırasında -ABD’yi de ismen zikrederek- “terörle mücadelede yalnız bırakıldık” demesine anında yanıt vermesi ise Washington’un bu açık desteğine güvendiğini gösteriyor.
Burada Erdoğan ile Ricciardione arasında çeşitli konularda süreceği anlaşılan doğrudan veya dolaylı tartışmalar konusundan ziyade, büyükelçinin Erdoğan’ın terör konusundaki sözlerine verdiği yanıtı üzerinde duracağız. Zira iki tarafın söylediğine bakılırsa, ortada ya bir “sağırlar diyalogu” var ya da birisi doğruyu söylemiyor.
Erdoğan, 11 Eylül’den de söz ederek, “Türkiye, teröre ve terör örgütüne karşı çok kararlı bir mücadele verirken, üzülerek ifade etmeliyim ki, bu mücadelesinde yalnız bırakılmıştır” derken, Anadolu Ajansı’nın haberine göre Ricciardione bu sözleri “anlamsız bulduğunu” vurgulayarak şunları belirtmiş:
“Terörle mücadelede Türkiye’ye ABD’den daha fazla destek veren başka bir ülke varsa, bu ülkeyi bilmek isterim. Diplomatik işbirliği yapıyoruz, hukuki yaptırımlarda işbirliğimiz var. Detaylarını burada vermem söz konusu olamaz, ama en önemli işbirliği alanımız ise istihbarattır.”
ABD’nin “aşırı derecede değerli” ve “bir o kadar da pahalı özel yeteneklere sahip olduğunu” da sözlerine ilave eden büyükelçi şöyle devam etmiş:
“Bu teknik yeteneklerin kullanımı sınırlıdır, bunları örneğin Afganistan’daki kendi güçlerimizin yararına kullanmak yerine, Türk kuvvetlerinin hizmetine sunduk. Sunduğumuz bu yetenekler sadece dolarla ölçülemez, değeri kaç Türk insanının hayatının kurtarıldığıyla ölçülebilir... Askeri güçlerinizi destekliyoruz, diplomatlarınızla birlikte çalışıyoruz, bir şey yapmadığımız nasıl düşünülebilir, bilemiyorum.”
Ricciardione’nin bu iddialı sözleri Başbakan Erdoğan’ın yaratmaya çalıştığı imaj ile hiç uyuşmuyor. Büyükelçinin söyledikleri doğru ise o zaman Erdoğan’a birileri gereken bilgileri eksik veriyor demektir. Öte yandan Başbakan’ın sözleri doğru ise o zaman Ricciardione’nin söyledikleri doğru olamaz.
Bizim bu şıklardan hangisinin doğru olduğunu bilmemiz mümkün değil. Ancak ABD’nin Ankara Büyükelçisi, Erdoğan’ın Türkiye’nin teröre karşı mücadelesinde yalnız bırakıldığına dair sözlerine bu denli net bir yanıt verdiğine göre top şimdi Ankara’da.
Başka bir ifadeyle hükümetin veya askeri yetkililerimizin Erdoğan’ın somut sözleri ışığında Ricciardione’nin söylediği şeylerin niçin geçerli olmadığını açıklaması gerekiyor. Öcalan’ın “paketlenerek getirilmesinde” ABD’nin etkin rol oynadığını bizzat merhum Ecevit’in açıklamalarından bilen kamuoyu da kuşkusuz bunu merak ediyor.