Başbakan Erdoğan’ın Kıbrıs bağlamında AB’ye yönelttiği sert ifadelere, Yunanistan’ı saymazsak, Avrupa’dan açık ve belirgin bir resmi tepki gelmedi. Bu Erdoğan’ın, “AB Kıbrıs için hesap verecek” veya “Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir yer yok” şeklindeki sözlerinin ciddiye alınmadığı anlamına gelmiyor.
Nitekim, konuştuğumuz AB diplomatları sözlerini esirgemediler. AB’nin Kıbrıs için çekeceği herhangi bir ceza olmadığını savunarak, “Kıbrıs Cumhuriyet’i diye bir yer var. Asıl KKTC yok. Kıbrıs’taki büyükelçiliklerin nerede mukim olduğunu bilen herkes bunu bilir” diye konuştular.
Gerçekten de “kardeş ve/veya dindaş” Özbekistan, Kazakistan, Bosna Hersek, Filistin, Pakistan, Lübnan, Afganistan, Mısır ile Yemen gibi ülkeler de dâhil olmak üzere, dünyanın tümü, “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tanıyor, KKTC’yi değil.
YANIT NET
AB diplomatlarının, Erdoğan’ın, Kıbrıs Rum yönetiminin dönem başkanlığı sırasında AB ile ilişkilerin dondurulacağı uyarısına yanıtları da netti. Kıbrıs sorunu o zamana kadar ister çözülsün, ister çözülmesin, “Kıbrıs Cumhuriyeti” dönem başkanlığının Ankara tarafından bu tür “ültimatomlarla” önlenmesinin mümkün olmadığını vurguladılar.
Türkiye’nin AB ile ilişkileri dondurmasının ise aslında “kendi ayağını vurması” anlamına geleceğini de ekleyerek, dondurulan ilişkilerin tekrar canlan dırılmasının Ankara’da sanıldığı kadar kolay olmayabileceği uyarısında bulundular.
Öte yandan BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs için yeni bir müzakere süreci başlattığına da işaret ederek, Erdoğan’ın sözlerini “içeriye dönük popülizm” olarak değerlendirenler de çıktı. Bunlar “Terör arttı, bakanlar bile ekonomik kriz uyarısında bulunuyorlar, onun için Erdoğan dikkatleri başka yerlere çekmeye çalışıyor olabilir” diye konuştular.
NEDEN ÇOK
Bu arada Türkiye’de “Yeter artık, AB ile ilişkileri kesin” diye tepki gösterenlerin sayısının arttığı da bir gerçek. Ancak bunu söylemek kolay. Ne kadar zora girmiş olsa da, AB perspektifini ayakta tutmayı Türkiye açısından zorunlu kılan çok sayıda neden var.
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın hafta içinde ortaya koyduğu gibi, AB ile ekonomik ilişkilerimizin boyutu da öyle yabana atılacak gibi değil.
Başbakan Erdoğan da kuşkusuz bunları biliyor. Ancak, kendi bakanlarından bile “ekonomik kriz yaklaşıyor” uyarılarının geldiği bir sırada, ekonomik sağlığımızın sürdürülmesinde önemli payı olan AB ile ilişkileri zora sokacak söyleminin “stratejik mantığı” kolay anlaşılamıyor.
Fakat, dediğimiz gibi, AB en azından şimdilik Erdoğan’ın sert söylemi karşısında sessizliğini koruyor. Diplomatlardan anladığımız kadarıyla bu hesaplı bir sessizlik. Tepki göstererek Erdoğan’ın sözlerini kullanacak olan Avrupa’daki aşırı sağcıların ekmeğine yağ sürülsün istenmiyor.
Öte yandan Erdoğan’ın Kıbrıs’ta nihai çözümün parametreleri olarak ortaya koyduğu hususlar da aslında bilinen şeyler. AB buna da hesaba katıyor. Ancak, Rum Kesimi’nin Erdoğan’ın sert çıkışları nedeniyle birdenbire çözüm isteyeceği de sanılmıyor.
Aksine, Annan Planı sürecinde itibarı zedelenen Rum kesiminin Erdoğan’ın çıkışlarını, “uzlaşmazlık” suçlamasını Türk tarafına iade etmek için fırsat olarak kullanmaya çalışacağı düşünülüyor. Bunun emarelerini şimdiden görüyoruz.
Altı çizilmesi gereken bir husus daha var. Sert uyarılarına rağmen Erdoğan’ın istedikleri olmaz ve Kıbrıs’ta ve AB’de ipler gerçekten koparsa, o zaman AKP iktidarı Kıbrıslı Türklere nasıl bir gelecek vaat ediyor? Bu açıkça merak ediliyor, zira Erdoğan bu konuda net bir şey söylemedi.
82. İL Mİ OLACAK?
Kıbrıslı Türklerin üzerindeki uluslararası izolasyon o halde nasıl kaldırılacak? “Kardeş ve/veya dindaş ülkeler” KKTC’yi tanıma sırasına nasıl sokulacak? Girmezlerse KKTC 82’nci ilimiz mi olacak? Olursa ve dünya bunu kabul edecek mi? Daha önemlisi Kıbrıslı Türkler buna razı olacaklar mı?
Biz bu sorulara rağmen Erdoğan’ın bu yeni ve sert yaklaşımının tutarlı, hesaplı ve sonuç getirecek bir diplomatik stratejiye dayandığını ummak istiyoruz. Öyle mi, değil mi sonuçlarını yaşayarak göreceğiz.