Cumhurbaşkanı Gül’ün Başdanışmanı Ahmet Sever’in açıklamaları diplomatik çevrelerin de dikkatini çekti. Bizi arayıp bunun ne anlama geldiğini soranlardan anlaşılıyor bu. Dikkat çekmemesi de mümkün değil zaten.
Başbakan Erdoğan’ın 2014’te Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koyması konusu diplomatların uzun süredir üzerinde durdukları bir husus. Gül’ün tekrar aday olmasının ise Erdoğan açısından dengeleri sarsacağı biliniyor.
Burada bir hususu hemen belirtmekte yarar var. Söz konusu çevrelerde Erdoğan’ın gözünün Çankaya’da olduğu konusunda bir kuşku yok. Bu arada Erdoğan’ın bir misyon adamı olduğunu da yeterince ortaya koyduğu belirtiliyor.
Bu nedenle mevcut düzen içinde cumhurbaşkanı seçilmesinin kendisini “kesmeyeceğine” inanılıyor. AKP’nin bu yüzden 2014’e kadar Türkiye’deki düzeni var gücüyle başkanlık sistemine dönüştürmeye çalışacağı düşünülüyor.
Açıkça ifade etmek gerekirse, güçlü ve karizmatik şahsiyetinin yanı sıra, Erdoğan dışarıda otoriter eğilimleri, hırçın yapısı ve eleştirilere karşı tahammülsüzlüğü ile de tanınıyor.
Hal böyle olunca, ister olumlu ister olumsuz anlamda olsun, dünya sahnesinde kendisine önemli bir yer açmış olan Erdoğan’ın, “tek adam” olarak ülkenin başına geçmesinin Türk dış politikası açısından ne anlama geleceği sorgulanıyor.
İslamcı kökenli Erdoğan’ın, kavgacı mizacını cumhurbaşkanı olarak uluslararası platformlara taşımasının, Türkiye’yi Batı’nın gözünde “Mahathir Muhammed’in Malezya’sına” dönüştüreceğini savunan Batılı bir diplomat, bunun İslam âleminde hayranlık yaratacağından kuşku duymadığını söyledi.
“Ancak, dünya için stratejik önemi Malezya’dan çok daha fazla olan, bu arada, istesin veya istemesin, ekonomik, siyasi ve askeri açıdan muhtaç olduğu Batı ile her halükarda iyi geçinmek zorunda olan bir ülke için bu çok olumlu sonuçlar getirmeyebilir” diye de ekledi.
Diplomatik çevrelerin Cumhurbaşkanı Gül hakkındaki görüşlerine gelirsek, bunun son derece olumlu olduğunu çekinmeden söyleyebiliriz. Gül, “hassas dengeleri gözeterek davranabilen, hem iç, hem dış siyaset açısından olumlu mesajlar verebilen, ayrıca Batı ile ilişkilerin önemini kavrayan sorumlu bir lider” olarak değerlendiriliyor.
Gül’ün ayrıca başkanlık sistemine karşı olan, bunun yerine mevcut parlamenter sistemdeki eksikliklerin giderilerek Türk demokrasisinin daha da güçlendirilmesinden yana bir duruş sergilediğine de işaret ediliyor.
Ahmet Sever’in, Gül’ün isterse Cumhurbaşkanlığı için yeniden aday olabileceğini söylemesinin başkanlık sisteminin tartışıldığı bir sıraya rastlaması da Batılı diplomatlarca “manidar” sayılıyor. Bir diplomat bu konuda şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanlık için Erdoğan’ın karşısına Gül gibi güçlü bir adayın çıkması, seçmeni gerçekçi (viable) tercihlerin bulunmadığı bir ortamdan kurtaracağı için Türk demokrasisi açısından olumlu olacaktır. Yoksa 2014 seçimleri, sonucu önceden hazırlanmış bir mizansenin parçası gibi görünecek.”
“Peki, Gül gerçekten aday olur mu?” İşte diplomatların asıl merak ettikleri bu. İlginçtir, “aday olmayacağını” tahmin edenlerin çoğunlukta olduğunu gördük. Bir diplomat bunun kendisine göre nedenini şöyle açıkladı:
“Abdullah Gül de sonuçta AKP kökenli ve siyasi mücadelesinde Erdoğan ile yükselen biri. Onun için kendisini AKP’nin siyasi emellerinden tümüyle soyutlaması mümkün değil. Erdoğan’dan ziyade, ‘hareketin kendisine’ zarar vermeme güdüsüyle aday olmayacaktır.”
Bundan biz şunu çıkardık: Gül 2014 geldiğinde “ideoloji” ile “ilke” arasında seçim yapmak zorunda kalacak. Bu durumda da cumhurbaşkanlığı yarışında Erdoğan’ın önünü açmaktan başka bir seçeneği olmayacak.
Bu tahminin doğru olup olmadığını iki yıl sonra göreceğiz. Siyasi yaşam açısından bu çok uzun bir zaman dilimidir. O zamana kadar köprünün altından çok su geçer...