Mevcut ciddi sorunlara rağmen Türk-Yunan ilişkilerinin olumlu bir seyirde ilerlediğini görüyoruz. Başbakan Erdoğan ile Başbakan Papandreu arasındaki son mektuplaşma da, tarafların bardağın boş değil, dolu tarafını vurgulamaya kararlı olduklarını gösteriyor.
Bu arada Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Yunanistan’ın müstakbel Dışişleri Bakanı Dimitris Druças’ın geçen hafta Londra’da gerçekleştirdikleri üç buçuk saatlik görüşmenin de çok olumlu geçtiği anlaşılıyor.
Nitekim Davutoğlu görüşmeden sonra, “Birçok konuda benzer bir perspektiften baktığımız ortaya çıktı. Her şeyden önemlisi ilişkimizin doğasının, yapısının, akışının olumlu yönde değişmesi için mutabık kaldık” diye konuştu. Druças’ın yakında Ankara’ya geleceğini de bildirerek, Başbakan Erdoğan’ın da yılın ikinci yarısında Atina’yı ziyaret edeceğini açıkladı.
Druças’ın Davutoğlu ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklamalar da aynı olumlu havayı yansıtıyor. Son olarak Ta Nea gazetesine verdiği demeçte, Davutoğlu’nun “yapıcı düşünce tarzını” ve “hayal gücünü” överek, ilişkileri rekabet değil, işbirliği temeline oturtmak istediklerini belirtmiş.
Bu arada Atina’nın Batı Trakya Türkleri için bir dizi düzeltici adım atmaya hazırlandığını da gazetelerden öğreniyoruz. Bunların ne kadar tatminkâr olacağını şu aşamada bilemiyoruz, ama Yunanistan’ın bu konuyu ele almasının yine de çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bu düzeltmelerin, Ankara’nın Rum asıllı vatandaşlarımızın haklarını kısıtlamak için kullandığı bir temel argümanı da ortadan kaldıracağını umuyoruz. Zira bu sorunlar çözülmedikçe, iki ülke ilişkilerinin dışişleri bakanlarının hedefledikleri düzeye erişmesi de mümkün olamayacaktır.
Ancak bu sorunların ilişkileri şu aşamada gölgelememesine de itina gösterildiği bir gerçek. Bu da Türkiye ile Yunanistan’ın ikili ilişkileri konusunda stratejik bir karara vardıklarını gösteriyor. Bunun, bugün açmazda olan Türk-Ermeni ilişkileri için de bir emsal oluşturacağını umuyoruz.
Hükümeti, Yunanistan ile ilişkileri bu olumlu mecra içinde sürdürmesinden dolayı kutlarken, Yunanistan ile uzlaşma sürecinin AKP iktidarı zamanında ortaya çıkmadığını da hatırlamak isteriz. Burada rahmetli İsmail Cem’i anmadan edemeyeceğiz.
Bu arada, uzlaşma sürecini İsmail Cem ile birlikte dışişleri bakanıyken başlatan Papandreu’nun şu anda iktidar koltuğunda oturuyor olması da Erdoğan hükümeti için büyük bir avantajdır. Bunu söylerken tabii ki, Erdoğan’ın Yunanistan’ın eski Başbakanı Karamanlis ile kurduğu ve bugün de devam eden yakın ilişkinin hakkını da yemek istemeyiz.
Burada vurgulamak istediğimiz temel husus şudur: İktidarların değişmesine rağmen diplomaside devamlılık ülke çıkarları açısından esastır. Bir önceki hükümetin başlattığı olumlu bir girişimin AKP hükümeti tarafından aynı ruhla sürdürülmesi de bu açıdan önemlidir.
İki ülke bu noktaya uzun, zorlu ve tehlikeli bir süreçten sonra geldiler. Bundan sadece 10 yıl önce Yunan tarafında “Kalos Turkos Nekros Turkos” ( En iyi Türk ölü Türktür), Türk tarafındaysa “Domuzdan post Yunandan dost çıkmaz” anlayışı hâkimdi.
Oysa Yunan tarafı şimdi, Druças’ın Davutoğlu için söylediği gibi, “En iyi Türkün canlı, yapıcı ve geleceğe rasyonel açıdan bakan Türk” olduğunu öğreniyor. Türk tarafı da, “Yunandan bal gibi dost çıkabileceğini” öğreniyor. Bundan hoşlanmayanlara da, her zaman olduğu gibi, kendi nefret duyguları içinde demlenmekten başka bir şey kalmıyor.
Başta da dediğimiz gibi, iki ülke arasındaki olumlu atmosfere rağmen ciddi sorunlar henüz çözülmüş değil. Her iki tarafta bu uzlaşmadan hoşlanmayan kesimler de bu gerçeği hatırlatmaktan çok hoşlanırlar. Ancak taraflar kılıç çekip haklarını kanla savunma anlayışında da değiller artık.
Ege semalarındaki “it dalaşları” bile artık heyecan vermiyor. Her iki ülkede karşı tarafa yönelik çirkin ve aşırı milliyetçi söylemler de genelde ayıplanıyor. Türkiye’nin Balkanlar’daki itibarı ve etkinliği de bu olumlu atmosfer sayesinde artıyor.