Memleketin bir ucunda yas, gözyaşı ve öfke. Diğer ucundaysa umursamazlık ve sabaha kadar süren “eğlence ve şamata.” Önyargılar dışında birbirinden kopuk, habersiz ve farklı dünyalarda yaşayan iki kesimden söz ediyoruz. Üstelik aralarındaki sevgisizlik uçurumu günden güne büyüyen iki kesimden.
2012’ye bu ortamda girerken biz şahsen kutlanacak fazla bir şey bulamadık. Kürt vatandaşlarımızın, bir hata sonucunda olsa bile, toplu olarak öldürülen yakınlarını gömdükleri bir ortamda, “sabaha kadar eğlenmenin” insani değerlerle ne denli uyumlu olduğunu başkalarının takdirine bırakıyoruz.
Ancak bir şey giderek netleşiyor. AKP iktidarının, çelişkilerle bezenmiş mevcut yaklaşımı ile Kürt sorununun altından kalkması zor görünüyor. Bizce bunun başlıca nedeni ise iktidar katında Kürt sorunu ile PKK sorununun aslında hâlâ bir tutulmasıdır.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in PKK ile mücadeleye çerçevesinde söyledikleri bu gerçeği bir kez daha ortaya koydu.
Bölünme işareti mesajlar
Fakat sorun sadece AKP’de değil. Uludere faciasından sonra şimdi bakıyoruz umutlar MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “durun hele, o öldürülen 35 kişi belki de PKK’ya bir şekilde hizmet ediyorlardı” anlamına gelen açıklamalarına bağlanmış bulunuyor.
İstenen de kuşkusuz, bu şüphenin tohumunun bir şekilde tutması ve devletin Kürtlerden özür dileme, mağdur ailelerle tazminat ödeme ve kusurluları bulup cezalandırma sorumluluğundan kurtulmasıdır.
Uludere’deki olayın duyulması üzerine, internetteki gazete haberlerinin altında yer alan okuyucu yorumlarına ve bu yorumlardan hangilerinin ne kadar onay aldığına bakmak bile, ortadaki sevgisizliği ve ülke olarak ne denli bölündüğümüzü ortaya koymaya yetiyordu.
Bu arada Genelkurmay’ın konuyla ilgili ilk açıklamasında, insani değerlere hitaben, en küçük bir üzüntü ifadesine yer verilmemesi, ordu adına hazırlanan kısa “taziye mesajına” gelince bunun da ancak hükümetin olay hakkındaki üzüntülerini duyurmasından sonra yayınlanması ise ayrıca sırıttı.
Oysa İsrail ile ABD bile, “terör ile mücadele” çerçevesinde sivilleri öldürdüklerinde, zerre kadar samimi olmasalar bile, “insani değerler” uğruna “pro forma” olarak bazı üzüntü ifadelerini dile getiriyorlar.
Kaymakamı linç girişimi
Öte yandan, diğer taraftaki görüntü de çok iyi değil. Son derece gergin ortama rağmen cesaretini toplayıp taziye için gelmiş bir kaymakamı linç etmeye kalkmanın da “insani değerler” ile yakından uzaktan bir ilgisi olamaz. Bunu “acıdan kaynaklanan spontane öfke” olarak haklı göstermek ise konuyu saptırmaktan başka bir şey değil.
Türkü ve Kürdü birbirine düşürmek isteyen PKK provokatörlerinin bu acı olayı kullanmaya çalıştıkları ise apaçık ortada. Bunu yapmaları, kendileri açısından, “eşyanın tabiatındandır.” Ancak kaymakamı linç etmeye kalmak suretiyle tek başardıkları şey, kendi ilkelliklerini ortaya koymak oldu.
Şiddet içermeyen her türlü protestoyu anlarız. Demokrasiye inanıyorsak buna katlanmayı öğrenmek zorunayız. Ancak, kaba bir “sürü zihniyeti” ile hareket ederek kendisini savunmakta zorlanan bir insanı yumruklarla öldürmeye kalkmak hiç bir kesime şan ve şeref getirmez. Neyse ki, acılarına rağmen sağduyulu davranmayı bilen Kürt vatandaşlarımız sayesinde, Kürtleri dünya gözünde utandıracak bir linç olayı engellendi.
Uzun lafın kısası, Uludere faciası Kürt sorununun nasıl çözülemeyeceğini bir kez daha ortaya koydu. Bu sorun ülkemizin kanayan yarasıdır. Karşılıklı olarak artan sevgisizlik ortamı ise kanın akmaya devam edeceğini adeta garanti ediyor.
Daha çok acı yaşanacak
Hükümet şimdi Kürtlere dönük yeni bir demokrasi paketi açıklamaya hazırlanıyormuş. Umarız bu, ayrıntıları hiç de iyi düşünülmemiş olan son Kürt açılımdan daha fazla işe yarar. Yoksa her iki taraf daha çok acı yaşayacak.
Bu arada BDP’nin de bu tarihi olduğu kadar tehlikeli olan anın gerektirdiği sorumluluk ve vizyonla hareket edebildiğinden kuşkularımız var. İki tarafta da makul yaklaşımlar benimsenemezse kaybeden her zamanki gibi Türkiye olacak. Özetle herkes kaybedecek.