Avrupa’da “ırkçılık” dendi mi, bunun günümüzde genellikle Türkler veya Faslılar gibi Müslümanları, Romanları veya Hintli ve Nijeryalılar gibi koyu tenli insanları hedef aldığı düşünülür. Danimarka’dan Bulgaristan’a uzanan Avrupa coğrafyasındaki gelişmelere bakıldığında bunun önemli ölçüde doğru olduğu ortada.
Ancak, ırkçıların çirkin hallerini teşhir etmekten en çok hoşlandıkları ülkelerin başında gelen Hollanda’daki gelişmeler, Orta ve Doğu Avrupa’nın “beyaz tenli insanının” da artık Batı Avrupalıların hedef tahtasında olduğunu gösteriyor. “Başrolde” ise yine Hollandalı İslam düşmanı Geert Wilders’i görüyoruz.
Wilders’in ırkçı Özgürlük Partisi, bundan kısa bir süre önce internet sayfasında tartışmalı bir anket başlattı. Sorulan soru ise özetle şu: “Çevrenizde sorun yaratan veya bir Hollandalının elinden işini almış olan bir Orta veya Doğru Avrupalı biliyor musunuz?”
AB esprisi ile çelişiyor
Burada ilk etapta kastedilenler Polonyalılar, Romenler ve Bulgarlar. Bundan dolayı da bu ülkeler bu anketin durdurulması için Hollanda nezdinde resmi girişimlerde bulundular.
Ancak, Liberallerle Hıristiyan Demokratlardan oluşan koalisyonu ayakta tutan parti olduğu için Hollanda hükümeti Wilders’in partisinin anketini yasaklamaya yanaşmadı.
Bu arada, AB Komisyonu’nun anketi protesto etmesi üzerine Wilders de, “Avrupa defolsun” anlamına gelen ve bir hayli kaba olan “Europe can stuff it!” ifadesini kullanarak şunları söyledi:
“32 binden fazla şikâyet aldık. Anketimiz hedefine ulaştı. Biz Orta ve Doğu Avrupalılar tarafından yaratılan sorunlar ile iş kayıpları hakkındaki gerçekleri arıyoruz. Ayrımcılıktan söz etmek fantezi ve saçmalıktan ibaret.”
Fakat Özgürlük Partisi’nin haklarındaki “gerçekleri aradığı” insanlar AB vatandaşı olan insanlardır. Bu nedenle de, en azından kâğıt üzerinde, üyeliğin tüm avantajlardan yararlanma hakları var. Özgürlük Partisi’nin bu anketi ise AB’nin temel esprisi ve kuralları ile çelişiyor.
Buna rağmen bugün Bulgarlar ve Romenler, Schengen anlaşmasına dahil olmak veya iş bulmak amacıyla Avrupa’da serbest dolaşım hakkından yararlanmak gibi konularda ikinci, hatta üçüncü sınıf üye muamelesi görüyorlar. Bunu yapanların ise dava edilmesi gerekiyor.
Aşırı sağ seçmene göz kırpmak
Fakat öyle anlaşılıyor ki, Batı Avrupalı ırkçılar için, özellikle de mevcut ekonomik kriz ortamında, Türkiye’nin AB üyeliğini engellemekten daha “acil” konular var artık. Bu yaklaşımın içinde sadece “Orta ve Doğu Avrupalıları dışarıda tutmak” ve “ulusal iş piyasasını” korumak güdüsü de gömülü değil.
Wilders’in “Avrupa defolsun” yaklaşımında, kıta sathında yükselişte olan aşırı sağın giderek artan AB karşıtlığını da sezmek mümkün. AB yanlısı olan ancak sağı kullanarak Türkiye’yi dışarıda tutmaya çalışanlar açısından da sıkıntı buradan kaynaklanıyor.
Örneğin Fransa’da Sarkozy oyları için aşırı sağ seçmene göz kırpıyor. Ama aynı Sarkozy AB’nin daha da entegre olup gelişmesini istiyor. Ancak, aşırı sağdakilerin “vizyonu” Avrupa’nın siyasi ve ekonomik bir birliğe dönüşmesi emeliyle çelişiyor.
Popülist olmaları nedeniyle bu partilerin kamuoyunu AB aleyhinde seferber etme potansiyelleri de az değil. Zaten bugün birçok AB ülkesinde bile üyeliğe olumsuz bakanların sayısı hızla artıyor.
Çözüm üretilmeyen karmaşa
Yunanistan’ın içine düştüğü zavallı durumu gören “vasat Avrupalı” için AB artık sosyal istikrarı ve zenginleşmeyi sağlayan olumlu bir olgu olarak değil, şu veya bu nedenle zayıf düşen üye ülkeleri ekonomik felakete ve siyasi istikrarsızlığa sürükleyen bir olgu olarak görülüyor.
Burada, Bulgaristan’daki Türk düşmanı “Ataka Partisi”ni veya Romanya ile Slovakya’da Romanları ve koyu tenlileri hedef alan ırkçı siyasi yapılanmaları da düşünmeden edemiyor insan. Başkalarına yönelttikleri ırkçılığın şimdi Batı Avrupalılar tarafından kendi “ırklarına” yöneltiliyor olması bir hayli acı olsa gerek.
Özetle, Avrupa’daki gelişmeler ve AB projesi, olumsuzluklara bezenmiş ve “birlik” anlayışını pekiştirecek çözümlerin üretilemediği karmaşık bir hal almaya başladı.