Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir seçimi daha geride bıraktık. Seçmen kararını verdi ve demokrasiye inanan herkesin sonuçlara saygılı olması gerekiyor. Sonuçlar hakkındaki siyasi, sosyal ve ekonomik analizler kuşkusuz günlerce sürecek. Ancak ilk etapta şu kadarını söyleyebiliriz:
AKP beklendiği gibi bu seçimlerden de güçlü çıktı. Aksinin olmasını bekleyen de zaten pek yoktu. Diğer partiler de belli ölçüde kazançlı çıktılar. Türkiye açısından önemli olan husus bu Meclis’te hemen hemen tüm eğilimin temsil edilecek olmasıdır. Bu nedenle Meclis ülkenin bir aynası olacaktır. Bu seçimlerin en önemli özelliklerinden biri kuşkusuz dışarıda da çok yakından izlenmesiydi. Bundan, sonuçların sadece Türkiye açısından değil, bölgemiz açısından da belirleyici olacağına dair bir uluslararası algının olduğunu çıkarmak zor değil. Öte yandan burada altının çizilmesi gereken bir husus var. Bu seçimler sadece Batı’da değil, Ortadoğu’da da çok yakından izlendi. Bölgede demokrasi mücadelesinin verildiği bir dönemde yapıldığı için, bu seçimler bölge insanı açısından bu işlerin nasıl yapıldığına dair çok önemli bir örnek ve ders de sağlamış oldu.
Öte yandan, Türkiye’nin bölgeye “örnek” olması beklendiği bir sırada, Başbakan Erdoğan’ın son yıllarda sergilemeye başladığı ve seçim kampanyalarında doruğa çıkan hoşgörüsüzlüğünün ABD ve Avrupa’da yarattığı endişeleri Batı medyasında peş peşe çıkan yorumlardan biliyoruz. Bu yorumlara çok kızmasına ve bu çerçevede bazı ağır ifadeler kullanmasına rağmen, Erdoğan’ın -özellikle Suriye konusunda desteğe ihtiyacı olacağı bir dönemde- Batı aleyhtarı söylemini sürdürebileceğini sanmıyoruz.

Bölge de heyecanla bekliyor
Erdoğan’ın Arap sokaklarında yarattığı popülist heyecana rağmen, Ankara’nın son gelişmeler ışığında bölgeye dönük iddialı politikalarını da gözden geçirip, Türkiye açısından daha gerçekçi perspektiflere yönelmek zorunda kalacağı da kesin.
Öte yandan Erdoğan’ın son seçimlerden sonra yaptığı balkon konuşmasında verdiği “herkesin hükümeti olma” sözünü yerine getirdiği pek söylenemez. Dün akşam sonuçların belli olmasından sonra Erdoğan yine uzlaşmacı sözler sarf etti. Ancak Türkiye’de yeni bir anayasadan söz edildiği bir sırada, bu sözlerin içinin bu kez somut olarak doldurulması gerekecek.
Türkiye’nin yaşayan en önemli tarihçi-sosyologlarından Kemal H. Karpat, Doğu-Batı dergisinin 2004/2005 dönemine ait 30. sayısında AKP’yi değerlendirirken şu tespitte bulunmuştu:
“AKP’nin kendini destekleyen şu veya bu seçmen grubunu memnun etmek yerine, Türkiye’nin geçirdiği tecrübeleri göz önünde tutarak gelecek için yeni bir kültürel-siyasi vizyon ortaya atması gerekmektedir. AKP iktidarı kısmi başarılarına ve bu başarının doğurduğu methiyelere kapılarak ondan bekleneni, yani yeni bir Türkiye vizyonunu ortaya koymazsa, tarihe, kaçırılmış büyük bir fırsat olarak geçecektir.”

AKP’ye düşen ‘tamir’ görevi
Bu seçimlere AKP’ye bu açıdan tanınmış yeni bir şans olarak bakmak mümkün. Ancak AKP’nin bu kez 2007’ye oranla daha da geriden başlayacağı da ortadadır, zira Erdoğan işi, “ben olsaydım asardım” deme ve “idam cezasının tartışılması gerektiği” noktasına kadar geriletmiştir. Bu söylem çok da umut verici değildir. Bu nedenle Karpat’ın 6 yıl önceki tespiti/temennisinin gerçekleşmesi için AKP’ye her şeyden önce bir “tamir” görevi düşecektir. Bunu yapıp yapamayacağı sadece içerde değil, dışarıda da yakından izlenecektir. Sonuçta AKP’nin Türkiye’yi bundan böyle götürmek isteyeceği istikametin sadece ülkemiz açısından değil, bölgemiz açısından da çok büyük bir önemi olacaktır. Erdoğan Batı nezdinde 2002’de yakaladığı büyük itibarı özellikle son iki yıl zarfında belirgin bir şekilde kaybetmeye başladı. Hükümeti Türkiye’yi iddialı fakat son yaşananlarının da ortaya koyduğu gibi dünyanın gerçekleriyle pek uyumlu olmayan yönlere çekmeye çalıştı.
Özetle AKP’nin yeni dönemde ciddi bölünmüşlüğün yaşandığı Türkiye içinde “birleştirici” Türkiye’nin gerçek çıkarları açısından dağınık bir görüntünün yaşandığı dışarıdaysa “toparlayıcı” olması gerekecektir.