Yunanistan’da yaşananlara “sokaktaki adam” gözüyle bakıldığında, bir zamanlar “ekonomik gelişmenin”, “zenginleşmenin” ve “toplumsal barışın” baçlıca aracı olarak sayılan AB’yi artık “kurtarıcı” olarak görmek mümkün değil. Aksine, Yunanlılar için AB “fakirleşmenin” ve “toplumsal huzursuzluğun” aracı haline dönüşmüş bulunuyor.
Brüksel’de pazartesi günü yapılan çetin müzakerelerden sonra Yunanistan’a verilmesi kararlaştırılan 130 milyar euro’luk “yardım paketi” de “sokaktaki Yunanlıya” bir yarar sağlamayacak. Paranın ağırlıklı bölümü Yunanistan’a borç verenlere gidecek.
Yunanistan da bu sayede temerrüde düşmekten kurtulacak, ancak Yunan halkı iflastan kurtulamayacak. Aksine, bu para için varılan anlaşma gereğince işsizlik artacak, insanlar daha da fakirleşecek. Yunanistan’ın “düze çıkması” ise en iyi tahminlere göre 10 yıldan az bir zaman almayacak.
Görüntüyü bozan sadece bu değil
Özetle, Yunanistan konusunda çabalayan AB ülkeleri, zor duruma düşmüş olan sokaktaki Yunanlıya hizmet etmekten ziyade, euro’nun çöküşünü engellemeyi hedefliyorlar. Bu nedenle de Yunanistan’ı AB kurallarına uyan, üretken, tasarruf yapan ve vergi ödeyen bir ülkeye dönüştürmeye çalışıyorlar şimdi.
Bunda da aslında bir hata yok. Sonuçta bir birliğe üye iseniz, kurallarına uymak zorundasınız. Yunanlılar ise bunu yapmadıklar ve ellerine geçen paraları, “dolce vita” uğruna, yarınlarını düşünmeden harcadılar.
Bu nedenle, normal bir Avrupa ülkesi olmak istiyorsa Yunanistan’ın, tüm zorluklarına rağmen, başkalarının şimdi kendisi için çizdiği ekonomik rotada ilerlemekten başka seçeneği yok. Bütün mesele Yunan halkı bu zorluklara ne kadar katlanacak?
Gelişmelere bakılırsa Yunanistan hâlâ ciddi iç karışıklıklara gebe bir ülke durumundadır.
AB ise “sokaktaki Yunanlı” için bir “nefret objesi” haline gelmiş bulunuyor. Almanya, Hollanda ve Finlandiya gibi ülkelerde halk arasında “tembel Yunanlı” algısı artarken, Yunanlılar da, özellikle Almanlara karşı “malum tarihi imajlarla” bezenmiş sıfatlar düzüyorlar.
Bu da elbette ki AB’nin “birlik olma” özelliğini pekiştirmiyor. Fakat “birlik” görüntüsünü bozan sadece bu değil. “Birlik” anlayışı aynı zamanda üyeler arasında özellikle hayati insani konularda dayanışma ruhunu da gerektiriyor. Yunanistan’ın 130 milyar euro için kabul ettiği koşullar ise yukarıda da dediğimiz gibi Yunan halkını daha da zora sokacak.
Zaten Yunanistan’dan bugün bile bir AB ülkesine yakışmayan görüntüler yansımaya başladı. Ancak AB’de bu görüntüler karşısında fazla bir duyarlılık hissedilmiyor. Aksine, bazı Avrupalıların söylemi, “tembel ve müsrif oldukları için” Yunan halkının kasıtlı olarak cezalandırıldığına dair bir izlenim bile yaratıyor.
‘AB ne işe yarar’ diye soruyor
Güzel de, Yunanlılar Avrupa’da “sorumsuzca harcamış olan” tek millet mi? Mevcut küresel ekonomik kriz düşünüldüğünde biz Türklerin bile bu açıdan ne kadar sağlıklı davrandığımız sorgulanabilir. Burada insanları doğru politikalarla yönlendirecek olanlar, sonuçta, hükümetler ve bağlı oldukları uluslararası kuruluşlardır.
Yunan hükümetlerinin bu görevi ciddi şekilde ihmal ettikleri aşikâr. Peki, son 20 yıl zarfında, aynı zamanda bir “kurallar birliği” olduğunu söyleyen AB, “denetim” görevini yerine getirdi mi? Geçmişte yaşananları hatırlayanlar, AB içinde Yunanistan ekonomisi ile ilgili her zaman bir sorun olduğunu bilirler.
Atina’nın ekonomik meseleler yüzünden Avrupa Adalet Divanı’na kaç kez şikâyet edildiğini hatırlamak bile ne dediğimizi anlatmaya yetiyor. Özetle, kendi politikacıları ve AB yetkililerinin işlerini doğru dürüst yapmamaları nedeniyle bugünlere gelen Yunanlıların, şimdi faturayı kendi ceplerinden ödüyor olmalarında bir adaletsizlik de var.
Öte yandan, engin AB fonlarından yararlanarak bir üye ülkede zor günlere kalan insanlara yardım elini uzatmak yerine, bazı üyelerinin kendi ulusal çıkarlarını korumaya çalıştıkları bir “birlik” karşısında, birçok Avrupalı bile “bu AB ne işe yarar?” diye sormaya başladı.