Yılın bu son gününde etrafımıza baktığımızda gönül rahatlığı ile “Mutlu Yıllar” demekte zorlanıyoruz. Uludere’den gelen acı haber ise işin tuzu biberi oldu. Orada ne olduğunu öğrenmek için şimdi “adli ve idari inceleme” yapılacakmış. Umarız bu şeffaf bir şekilde olur çünkü konu çok hassas.
Mesele tatminkâr bir şekilde açıklığa kavuşmadıkça ortamın daha da gerileceğini ise şimdiden görüyoruz. Hükümetin tutumu bu nedenle çok önemli olacak. Dokuz vatandaşımızı öldüren İsrail’in peşini bırakmayan hükümet, “kaçakçıydılar” diyerek meseleyi saptırmadan, öldürülen 35 genç vatandaşımızın yaşam haklarına da sahip çıkmak zorundadır.
Bu arada Genelkurmay’ın konuyla ilgili açıklamasını okuduk. Söylenenlerde haklı olarak görülebilecek hususlar var. Sonuçta orası bir savaş alanıdır. Fakat akla yine de yanıt bekleyen çok sayıda makul soru geliyor. Kaldı ki, işin içinde istihbarat açısından bir zafiyet olduğu apaçık ortada. Bununla ilgili soruların yanıtlanması gerekiyor ki bu tür olaylar tekrar yaşanmasın.
Hukuk içinde çözülmeli
Öte yandan hükümet mağdur ailelere tazminat konusunu da ciddiye almak zorundadır. Türkiye’ye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden tazminat ödenmesini isteyen bir davaya fırsat vermeden, bu meseleyi kendi hukuk sistemi içinde ve adil bir şekilde çözebileceğini gösterme fırsatı doğmuştur.
Zor ve tehlikeli koşullarda hayat mücadelesi veren 35 gencin öldüğü bu trajik olayı burada bırakıp, yeni yıla asıl ilgi alanımız olan dış politikamız açısından bakmak istiyoruz. Ancak, ne yazık ki, bu çerçevede de iyimser olmayı zor buluyoruz. Zira “komşularla sıfır sorun” politikasının çöktüğü 2011’de ortaya çıkan karmaşık sorunların Ankara’yı 2012’de de meşgul edeceği ortada.
Özellikle Ortadoğu’daki gelişmelerin Türkiye için yeni yılda ciddi baş ağrılarına neden olacağını şimdiden görür gibiyiz. Bugün bırakın “sıfır sorunu” Doğu’daki tüm sınır komşularımız ile ilişkilerimiz şu veya bu nedenle sorunludur. “Osmanlı’nın torunuyuz, bölgeyi en iyi biz biliriz” havamıza rağmen, Ankara’da öngörülemeyen “Arap Baharı” nedeniyle büyük “Ortadoğu açılımımız” da “havada kaldı.” Bunun en somut örneği, bir yıl öncesine kadar bu açılımın “simgelerinden” olan Suriye ile ilişkilerde gelinen noktadır.
Kıbrıs, AB’nin odağında olacak
Türkiye 2012’de, şu anda zaten hassas bir dönemden geçen İran ve Irak ile ilişkilerinde de nahoş sürprizlerle karşılaşabilir. İran, İsrail ABD ekseninde çıkacak bir çatışma ortamı ise Ankara’yı da zorda bırakacaktır. Özetle, Türkiye artık Ortadoğu’da “arabulucu” veya “oyun kurucu” değil, oradan yansıyan olumsuzluklara karşı kendisini korumaya çalışan bir ülke konumundadır.
Bu arada ortada İsrail ile ilişkilerin yeni yılda düzeleceğine dair bir emare de yok. Uzun lafın kısası Ortadoğu şu anda Türkiye için sanıldığı kadar “fırsatlar coğrafyası” değil artık. Öyle olabilmesi için Arap Baharı’nın istikrarlı bir siyasi mecraya girmesi gerekiyor. Oysa bunun kolay olmayacağı şimdiden görülüyor.
Dış politikamızın Avrupa ayağında ve özellikle de AB bağlamında yine sorun ve tansiyon görüyoruz. Rum yönetiminin bu yıl AB dönem başkanlığını üstlenecek olması Kıbrıs sorununu AB ile ilişkilerimizin odağına oturtacaktır. Öte yandan Fransa ile ilişkiler Ermeni meselesi yüzünden “limoni” kalacaktır. Buna karşın İngiltere, İsveç ve İspanya gibi “Türkiye dostu” ülkelerle ilişkiler ikili düzeyde gelişmeye devam edecektir.
2012 için karamsar tablo
ABD ile ilişkilerimize gelince, bunların bölgedeki gelişmeler ışığında pragmatik nedenlerle 2012’de gelişmeye devam edeceğini tahmin ediyoruz. Bu arada gündeme getirilse de, Kongre’den bir Ermeni soykırım tasarısının geçmesini mevcut uluslararası ortamda pek mümkün görmüyoruz.
Dünyadaki ekonomik kriz nedeniyle Türkiye’ye yansıması beklenen olumsuzluklar konusuna ise burada hiç girmiyoruz. Ancak yeni yılın bu açıdan da zor geçeceğini söyleyen ekonomistlerin söylemine bakılırsa, bu konuda da iyimser olmak pek mümkün değil.
2012 için yukarıda çizilen karamsar tabloya rağmen, tüm okurlarıma yine de Mutlu Yıllar dilerim.