Yaz aylarında izin zamanı hariç şehirden uzaklaşamayan İstanbulluların ve korona döneminde günübirlik seyahatleri tercih edenlerin, en güzel kurtarıcısı adalar , turistlerin bildiği adıyla Prince islands . Son yıllarda genelde en çok bilinen ve tercih edilen Büyükada’nın yanısıra diğer adalar da daha sakin ve canayakın ortamlarıyla gezginlerin kalbini çaldı . Benim de adalarda favorim daha küçük samimi havasıyla kendini sevdiren Burgazada.
Dinlendirici, nostaljik yazlık havasının yanısıra adalara gitmenin en zevkli kısmı kesinlikle vapur yolculuğu . Eğer İstanbullu değilseniz hemen not düşüyorum; adalara, Eminönü ve Kadıköy iskelelerinden adalar vapuruna binerek geçebilirsiniz. Şarkılara bile konu olmuş ada vapuruna biner binmez tatil havasına girip neşeyle yolculuğa başlayabilirsiniz - bu vapurun sizi saran böyle bir ortamı/havası oluyor nedense -
Burgazada'ya vardığınızda sabah erken saatte geldiyseniz iskelenin hemen karşısındaki adanın eski işletmelerinden biri olan Ergün Pastanesi'nde kahvaltınızı yapabilirsiniz. Adanın bu sevimli nostaljik pastanesi ayrıca milföy tatlısıyla da ünlü benden söylemesi . Piknik yapmak ve güzel bir doğa yürüyüşüne çıkmak isteyenler içinse müthiş manzaralı bir önerim var .
İskeleden sola döndüğünüzde deniz kenarındaki küçük meyhaneleri geçtikten sonra , evlerin arasından, ormanlık alana doğru hafif yokuş yukarı çıkan yolu tepeye varıncaya kadar izleyin . Evler bittikten sonra, çam ağaçlarının arasındaki patikadan yürürken, yalın doğayla başbaşa kaldığınızda kendinizi yenilenmiş hissedeceksiniz ve manzara gittikçe güzelleşecek. Ayrıca yol boyunca bu güzel manzarada istediğiniz kadar fotoğraf çekip, rengarenk çiçekler toplayabilirsiniz. Tepeye vardığınızda mis gibi ada havasının, denizin ve İstanbul'a karşıdan bakmanın keyfini bol bol çıkartın.
Adada merkez dışını gezip, denize girmek ve kamp yapmak isteyenler için; MARTHA KOYU bulunuyor. Burayı ilk keşfettiğimde ismi dikkatimi çeken koyun tarihi hakkında ufak bir araştırma yapmıştım. Hikayesi şöyle; Mısır asıllı bir Hristiyan olan Madam Martha evlendikten sonra Burgazada'ya yerleşiyor ve o zamanki adı Halikya olan bu koya sık sık gelerek çok benimsiyor, misafirlerini burada ağırlıyor, koyun bütün temizlik, bakım işlerini yapıyor ve artık orayla özdeşleşiyor. Maalesef özgür ruhu yüzünden aldığı kötü eleştirilere dayanamayarak intihar ediyor. Vefatından sonra ada halkı bu koyu Martha Koyu olarak anmaya başlıyor. Biraz hüzünlü bir hikayesi olan Martha'nın sevgisini kazanmış bu koyu ziyaret etmek isterseniz ayrıca içerisinde şezlong, kamp, içecek gibi hizmet veren küçük bir işletme de bulunuyor.
Gece kamp yapmak dışında adada konaklamak isterseniz müthiş manzarası ve gerçekten iyi işletme anlayışıyla PYRGOS oteli tavsiye ederim. Deniz manzaralı oldukça iyi bir restaurantı da olan otelin en güzel yanı kesinlikle geometrik yere kadar camlı oturma bölümü olan köşe odaları. Eğer kalacaksanız kesinlikle bu iki odadan birini tercih edin derim. Sabah gün doğumunda uyandığınızda buna değdiğini göreceksiniz.
Adaya günübirlik geldiyseniz; dönmeden meze-balık keyfi yapmak isteyenler için tavsiyem, iskelenin yanında deniz kıyısındaki restaurantlardan biri olan Barba <3 Yani (Logosundaki kalbi koydum çünkü iki tane Barba Yani var benim tercihim kalpli olan )
Ufak bir içecek molası vermek isteyenler içinse İndos Cafe-Bar tavsiye edilir. Mekanın rengarenk bohem dekorları ve cana yakın çalışanlarıyla oldukça enerjik ve samimi bir ortamı var , günün herhangi bir saatinde uğramak için güzel bir yer. Eğer denk gelirseniz mekanda sirtaki dersi alan grupları da izlemek oldukça keyifli oluyor.
Geri dönüş yolunda adadan ayrılmadan önce lezzetli el yapımı dondurmalarından tatmak için iskelenin karşısındaki Sinem Dondurmacısına uğramayı unutmayın .