“Aşk asla pişmanlık duymamaktır...”
99 dakikalık “Love Story” filminde sadece iki kere geçer yukarıda okuduğunuz cümle.
Buna rağmen 100 yılın 100 film sloganı listesinde 13. sırada yer bulmuştur kendisine.
Göze sokmak yerine sadece gerektiği zaman gerektiği kadar kullanmak, bu çağ için çok geçerli bir önerme olmayabilir.
“Enercii” diye bağırıp, etrafa dolar saçmanın güç olarak algılandığı, rol model seçildiği, bir zaman dilimindeyiz sonuçta…
Yeşilçam bize zengin kız-fakir oğlan senaryolarını ezberletmişti.
Love Story fakir kız-zengin oğlan hikâyesidir.
Bizim dizi ve filmlerimizde “Mutlu son” çiftlerin mücadele sonucunda kavuşmasıdır,
Love Story kavuşmanın bir son değil, bir başlangıç olduğunu anlatır hepimize.
Dünyanın alışkanlığı çok okunan romanları film senaryosu haline getirmektir ya, Love Story’nin senaryosu daha sonra roman haline getirilmiştir.
Tüm bunlardan öte bir başka gerçek daha var:
1970’li yıllarda insanlar arasındaki duyguyu anlatan Aşk Hikâyesi’nin filmini çekmişti insanlık,
2000’li yıllarda her gün 14 bin kişiyi işsiz bırakan sistemi, Kapitalizm: Bir Aşk Hikâyesi adı altında belgesel yaptık.
Şaşırtıcı değil bu sonuç, dünyada
gelir dağılımı 1970’lerin ortasından beri durmadan bozuluyor…
Bu çağın süratini anlamak adına da
güzel bir örnek aslında Love Story.
Love Story, ABD’de 1970 yılında gösterime girdi, Türkiye’de Kasım 1971’de.
Çok tutan global dizilerin final bölümünü Türkiye’de de eş zamanlı olarak izleyen bugünün gençlerine aradaki zamanı anlatmanın imkânı yok.
Yine de bu çağın hızı üzerine düşünmemizi sağlayacak bir ders var
Love Story’de.
Orijinal Love Story, Kasım 1971’de
geldi dedim ya, filmin neredeyse aynısı
Aşk Hikâyesi adı altında Aralık 1971’de gösterime girdi.
Aşk Hikâyesi’nin başrollerinde
Deniz Gökçer ve Salih Güney vardı ama benim aklımda en çok Şekerci Ahmet rolündeki Münir Özkul kaldı.
Kızının hasta olduğunu öğrendiğinde sokakta sattığı düdüklü şekerleri çocuklara bedava dağıtan ve “Alın çocuklar, bir hayır duanız yeter” diyen Şekerci Ahmet bir yanda, Kâbe’de romantik pozları başlatan magazin ünlüleri, fenomenler diğer yanda...
İnsan “Bir hayır duanız yeter” samimiyetini, temizliğini özlüyor fazlasıyla…
“Herkes öldürür sevdiğini” aslında bir Oscar Wilde mısrasıdır ama çoğumuzun aklında Ezel dizisinden, Dayı’nın sözü diye kaldı.
Mısranın sahibinin kim olduğu yanılgının hafif yanı, konuşmamız gereken aslında eylem, sevdiğini yaşatmaktan sevdiğini öldürmeye evrildik.
Love Story’nin başrol oyuncuları Ali MacGraw ve Ryan O’Neal’ın evlenecekleri haberleri çıkmıştı 6-7 yıl önce, baktım olmamış o evlilik.
Filmin aksine Ryan O’Neal’in kanserden öldüğü haberi geldi dün, film gibi bitmiyor tüm hikayeler, şaşırtıcı değil bu son.
Şaşırtıcı olan sinema salonlarında gözyaşı dökenlerden, sosyal medyada
10 saniyede güldürmeyen videoları bir parmak hareketiyle geçme zamanına gelmiş olmamız.
Oğlunu kazanmak için ringlere dönen bir babanın hikayesinin anlatıldığı Şampiyon’dan çıkarken ağlamaktan önünü göremeyip Kızıltoprak Kent Sineması’nın merdivenlerinden düşenlerden birisiydim.
Kuşak etkisinden olacak, Çetin Tekindor’un Babam ve Oğlum filmindeki “Kollarımı açaydım, gitme diyeydim” sahnesi espri malzemesi yapıldığı zamanlarda rahatsız oluyorum, çoğunluğun aksine Issız Adam karakterini, biraz kaçak, biraz korkak buluyorum.
“Aşk asla pişmanlık duymamaktır...” sözüyle başlamıştım, onunla bitireyim:
Pişmanlıkların, yanlış yatırıma, dolar kuruna, Bitcoin fiyatına göre şekillendiği bir dünyada yaşıyoruz artık ve “Şekerci Ahmet” bizden çok daha uzaklarda...