Rezidanslar aslında otel odasının daha uzun süreler ile kiralanarak kullanılması fikrinden doğdu. Anavatanının Amerika olduğunu söyleyebiliriz. Erken yaşlarda ayrı yaşamaya veya iş dolayısıyla uzun konaklamalar yapan Amerikalılar için kendiliğinden türemiş bir konsept olan rezidanslar ülkemizde bir statü göstergesi olarak karşımıza çıktı.
Bu yaşam stilinde eşyalarınızın yıkanmasından odanızın temizlenmesine, içki servisinden yemek servisine, baby sitter ve pet care hizmetine kadar lüks hizmetlerin hepsini alabildiğiniz bir paket çıkıyor karşımıza. Sonuçta; rezidans konseptinde, sizin adınıza hayatı daha kolay hale getirilmesi fikri hâkim. Rezidansları en çok sanat, spor, iş ve siyaset dünyası tercih etti.
Gel zaman git zaman gökyüzüne uzanan bu lüks rezidanslara olan ilgi daha çok yükselecek derken pandemi bu alandaki tercihleri de alt üst etti. Zamansızlıktan şikâyet edenlerin hayatını kolaylaştıran bu binaların sunduğu havuz, spor salonu, restoran, SPA hizmetleri pandemi sürecinde yasaklanınca rezidansları tercih edenler bir gerçekle yüzleşti. 20 katın üstündeki binalarda pencerelerini açamayan, temiz havayı direkt soluyamayanlar ayaklarını toprağa basacakları, balkonuna çıkacakları az katlı binalara göz kırptılar. Bir dönemin en çok tercih edilen konutları arasında yer alan, zenginlik ve prestij göstergesi yüksek katlı rezidansların pabucunun dama atıldığı da söylenebilir.
Geçen yıl yaz aylarında başlayan doğaya dönme süreci son bir yılda fiyatları da alt üst etti. Müstakil evlere, yüzüne bakılmayan bahçe katlarına ve teraslı dubleks dairelere nur yağdı.
İmarlı arsalar fiyat artışına rağmen bir önceki yıla göre yüzde 30 daha fazla satıldı. Önceliği müstakil evlerden sonra arsalar aldı.
İmarlı arsa almaya maddi olarak gücü yetmeyenler tarlalara karavana benzeyen “Tiny House’ olarak bilinen mobil evlerden yapmak isteyince bu tip evler peynir ekmek gibi satmaya başladı. 200 m2’lik evlerde yaşamaya alışkın olanlar bile doğanın ortasında, izole olabilecekleri, maskesiz bir hayat için 30-40 metrekarelik alanlarda daha minimal bir yaşamı yadsımadılar. Dostlarını, arkadaşlarını da ikna edenler yeni yaşam sitelerini oluşturdular. Böylece imarlı ya da imarsız arsalara talep patlaması yaşattılar.
Özellikle güneyde yaşama hayali kuranlar Antalya, Alanya, Bodrum, Çeşme, Alaçatı’da mülk alırken, işi dolasıyla şehirden çok uzaklaşmak istemeyenler Şile, Silivri gibi İstanbul’a yakın, doğanın içinde olabilecekleri yerleri tercih etti. Önceden yazlık olarak kullanılan evler artık yaz-kış olarak kullanılmaya başladı.
Pastadan en büyük payı ise yatay mimaride ısrar eden projeler kaptı. Geçen yıla kadar pazarlamadan satışa kadar olan süreçleri sıkıntılı olan villa projeleri natamam olarak alıcısıyla buluştu. Sistemi oturmuş olan villa sitelerde ise fiyatlar neredeyse yüzde 50’nin üzerinde artışla satıcının yüzünü güldürürken alıcıları düşündürttü.
Peki bundan sonra ne olacak? Dünya başka bir yaşama doğru evrildi, insanları da aynı doğrultuda alışkınlıklarını değiştirmeye zorladı. Gayrimenkul alıcıları gökyüzünden indi, yeryüzünde kendine yeni bir yer edinmeye çalıştı hem de daha fazla bedeller ödeyerek.
Hiç kimse pandemi yokmuş gibi bir hayat sürmüyor, süremiyor. Kapanma korkusu ve aynı süreci yeniden yeniden yaşama endişesi uzun bir süre daha insanoğlunu toprakla dostluğunu artıracak gibi görünüyor. Bu da gelecekte daha büyük arsa, daha fazla yatay mimarı, daha az katlı konutları ön plana çıkaracak. Doğal olarak bunlara yatırım yapanlar da daha fazla kazanacak.