Derin bir yapının ve karanlık ilişkilerin varlığını kristalize bir şekilde gösteren çok çarpıcı ve somut bir davaydı JİTEM davası. Başta Cemal Temizöz olmak üzere 8 sanığın 21 cinayetle yargılandığı, olayların net, isimlerin kesin olduğu bu dava geçen ay sanıkların beraatıyle sonuçlandı. Önceki gün ise mahkeme, kararının gerekçelerini açıkladı. Bu gerekçeler içinde ‘beyaz Toros’un çok yaygın olduğu, terör grupları tarafından da kullanılabileceği ve kanıt olarak gösterilemeyeceği, mahkeme nezdinde de şüphe oluşturan hususlar olduğu ancak şüpheye dayalı işlem yapılamayacağı var.
Ben böyle bir yaklaşımın ‘yeni Türkiye’ idealine taban tabana zıt bir zihniyeti gösterdiğini, yargının içinde ‘paralelci görünmeme’ adı altında kraldan çok kralcılık yapmaya çalışan bir ruhun hakim olduğunu düşünüyorum. Eminim ki JİTEM’i ve faili meçhulleri ortadan kaldıran Tayyip Erdoğan da seçimlerden hemen önce bir konuşmasında beyaz Toroslara atıf yapan Ahmet Davutoğlu da bu davanın bu şekilde kapatılmaya çalışılmasından rahatsızlık duymuştur...
Evin alt katındaki infaz odaları
Beraat kararı verildiği andan itibaren gerekçeleri görmeye gerek dahi duymadan bu davanın neticesinin kamu vicdanını çok derin bir şekilde kanattığını söyledim. Böyle olmamalıydı. En küçüğü 12 yaşında olan 21 insan apaçık bir şekilde ortadan kaldırılmışken, dönemin Cizre Jandarma Komutanı Cemal Temizöz ve dönemin belediye başkanı ve baş korucu Kamil Atağ başta olmak üzere toplam 8 sanığın ismi tanık beyanlarında örtüşürken bu dava bu şekilde kapatılamaz. Ölen 21 kişiden biri olan Ramazan Elçi’nin kalp krizi değil silahla yaşamını yitirdiği gizli tanık beyanı üzerine mezarı açılarak ortaya çıkarılmıştı örneğin.
Zaten sanıkların tutuklanması ve davanın genişlemesi de sanıklardan Kamil Atağ’ın kardeşi Mehmet Nuri Binzet’in 2009’da Midyat Cezaevi’nde adli bir suçtan yatarken yaptığı itiraflarla olmuştu. Son derece detaylı bir şekilde abisi Kamil Atağ’ın evinin alt katında kurulan sorgu odalarını, Temizöz’ün oluşturduğu ölüm timini, insanların nasıl infaz edildiğini anlatmıştı Mehmet Binzet. Anlattıkları 2 gizli tanığın beyanlarıyla örtüştü. Anlatılanlar basına yansıyınca birçok mağdur yakını da davaya müdahil oldu.
Ancak mahkemeye çıkınca ifadesini değiştirdi Binzet. Söylediği her şeyi inkâr etti. Tehdit edildiği de ifadesini değiştirmesi için para aldığı da söylendi. Gizli tanıklar da ifadelerinde değişiklikler yaptılar. Bu arada dava önce Diyarbakır’da görülmeye başlandı, daha sonra Cizre’ye nakledildi. Bence orada kalmalıydı. Mağdur yakınları takip edebiliyor, Cizre halkını ilgilendiren bir dava herkesin izleyeceği şekilde görülüyordu. Ancak daha sonra ta Eskişehir’e adeta gözden kaçırmak için nakledildi. Ve nihayetinde de sanıklar beraat ettirildi.
Maalesef Türkiye’nin önünü açacak davalar Gülenci çetenin emniyet ve yargı ayağının işbirliğiyle hükümsüz hale getirildi. Kamuoyu yorgun, bu davaların açılmasını istemeyen cephe yapılan şaibeleri kullanmaya çok hazır, sanıklar kurbanlaştırıldı...
Bu nedenlerle kolaya kaçılıyor, üstü kapatılıyor. JİTEM davasının müdahillerinden biri de geçen hafta bir keskin kurşuna kurban giden Tahir Elçi’ydi. Şayet JİTEM’in karanlıklarını Elçi’nin başına giren kurşun ve daha fazlasının izlemesini istemiyorsak bu işi burada bırakmayalım. Tahir Elçi’nin vasiyeti bu olsun!