Bu, birçok partili ile konuşularak yazılan bir CHP yazısı. Konuştuklarımın hepsi önde gelen, etkin isimler. ‘Yeni CHP’ diye bir şey varsa şayet, onun altını dolduran, iddiası olan, bir amaç uğruna siyasete atılan kişiler. İsimlerini vermiyorum, veremiyorum çünkü partinin çatırdadığı böyle bir dönemde siyasi söylemin dışında konuşmak, partinin içinde neler olduğunu anlatmak çok zor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Yardımcısı Gülseren Onanç tam da bu yüzden istifa etmek zorunda kaldı zaten. Çıkış yapanlar var elbette ama dikkat ederseniz seslerini yükseltenler, yıkıcı tavırdan kaçınmayanlar hep ‘ulusalcı’ kanattan. Nedense o kanat pek bir ‘dobra’, ‘pek bir sözünü esirgemez’. ‘Buraların esas sahibi biziz’ havasının verdiği özgüven mi, bir yerlerden alınan güvence mi yoksa Kemal Bey’in bu kanada karşı ‘kolu kanadı kırık’ görüntüsü mü bunun sebebi? Bilemiyorum...
Ama bizim derdimiz kimin ne dediği değil. Bizim derdimiz CHP’de olanların iç yüzünü öğrenmek. O nedenle isimleri bir kenara bırakalım, bakalım ‘yenilikçiler’in gözünden olan bitenler neler...
Aydınlık’a bilgi sızdıranlar onlar
Ulusalcı kanada alternatif politika üretmek, partiyi içeriden dönüştürmek için CHP’ye katılanların önemli bir kısmı Baykal CHP’sinden duydukları rahatsızlık ve Ak Parti’nin giderek otoriterleşmesi kaygısı nedeniyle siyasete atılmış isimler. CHP’yi yenileyebileceklerine inanmışlar. Ama bugün gelinen noktada birçoğunu epey moralsiz buldum ben. ‘Olmuyor’ diyorlar, ‘Ulusalcı kanat genel başkanı serseme çeviriyor’. Peki ama kaç kişi bu ‘ulusalcı kanat’? Partinin kaçta kaçı bu kanada dahil? Cevap aşağı yukarı aynı: Aslında çoğunluk değiller. Partililerin birçoğu ortada. Ama ulusalcılar öyle çok ses çıkarıyorlar ki... Olduklarından çok görünüyorlar bu yüzden. Aydınlık’a bilgi sızdırıp bize akıl almaz ithamlarda bulunanlar da onlar, kapalı toplantıları dışarıya verenler de...
Yenilikçiler, ‘ulusalcı kanadın gücü sesi ile orantılı değil’ dese de ben bundan o kadar da emin değilim. CHP’nin ana damarı hala onlar ve parti politikasını da malesef onlar belirliyorlar. Ama yenilikçilere göre Kemal Bey ‘sesleri çok, kendileri daha az’ grubun gürültüsüne aldanıyor ve onları olduğundan daha güçlü gördüğü için Yenilikçilerden yana tavır almakta zorlanıyor. Bu zorlanmanın ardında başka çok önemli bir faktör daha var: Önümüzdeki yerel seçimler. Kılıçdaroğlu hiç olmazsa o seçimlere kadar partiyi birlik içinde tutmak zorunda hissediyor kendini. Çatırdama artarsa seçimde CHP’nin şansı iyice zayıflar diye düşünüyor. Ancak partinin içinden, Kılıçdaroğlu’na çok yakın çalışan isimlere göre seçimlerden sonra bu politika değişecek, Kılıçdaroğlu partinin yenilikçi kanadına desteğini daha açık ortaya koyacak ve ulusalcılar tasfiye edilecek.
Gelelim çözüm sürecinde CHP’nin tutumu meselesine... İşte orada yaptığım görüşmeler beni tek bir sonuca götürdü: Maalesef bugün gelinen nokta önemli ölçüde duygusal reaksiyonların ürünü. ‘Biz Akil Adamlar önerisini getirdik, Başbakan ‘olmaz’ dedi sonra da kendi akil adamlarını seçti, ‘Kemal Bey kredi açıyoruz’ çıkışı yapınca Başbakan ‘Sizin kredinize muhtaç değiliz’ karşılığını verdi’ ‘Böyle şey olmaz, Kemal Bey dışlandı, kırıldık, öfkelendik...’ Yenilikçilere göre ana muhalefet partisinin süreç dışında kalması önemli ölçüde siyasi polemiklerin yarattığı hassasiyet sebepli... Peki ama dil sert olmasa da ulusalcı kanat geçit verir mi bu sürece destek olmaya? ‘Öcalan’la masaya oturulmaz’ diyen de ‘bu süreç gayri meşrudur’ diye feryat eden de onlar değil mi? Yenilikçilere göre parti politikasını genel başkanın sözleri ve partiden çıkan metinler bağlar. Gerisi bireysel çıkışlar... Üstelik onlara göre örgütler ve taban süreci destekliyor. (Burada tam da bunu söyleyen Gülseren Hanım’ı anmadan geçmeyelim, belli ki yalnız değil)
Kısacası gittikçe güçsüzleşiyor görüntüsü veren ‘yenilikçi kanat’ ile ‘ulusalcılar’ arasında siyasi görüş itibarıyla dağlardan fazla mesafe var. Benim kafam hala karışık... CHP dediğimiz hangisi? Batılı anlamda sosyal demokrat bir çizgideki Yenilikçiler mi yoksa yine Batılı anlamda ‘aşırı sağ’ı temsil eden ulusalcılar mı? Aynı partide hem Marine Le Pen, hem François Hollande çizgisi barınabilir mi? Bugün Ulusalcıların durduğu yer Fransız aşırı sağcı siyasetçi Marine Le Pen’in durduğu yerden farksız...
Bayraktar’a hatırlatma
Erdoğan Bayraktar başarılı bir bakan. ‘Alt gelir grubuna yönelik konut üretimi’ konusunda evrensel düzeyde ödüller kazanmış bir yönetici. Ancak geçen hafta medyaya yansıyan görüntüler kabul edilebilir değildi. Maalesef Bayraktar’ın daha önce de ciddi hataları oldu. Hükümetin içinden hatırı sayılır kişilerden de aynı şeyi duyuyorum: Bakanın sosyal ilişkilerini yeniden düzenlemesi şart. Kürşat Tüzmen ve Kemal Unakıtan örnekleri önümüzde duruyor.
Emeksiz muhalefet
Maalesef bu ülkede ‘kurgulanmış oyuncak bebek’ misali otomatik, araştırmadan, düşünmeden ortaya çıkan güya ‘muhalif’ bir tavır var. Belli konularda anında ve hep aynı şekilde ortaya çıkıyor. Başlıca özelliği ‘hiçbir şey yapmayalım, yaptırmayalım’ prensibi. Bunun son örneği Emek Sineması etrafında yaşananlar. Krizin arka planını, yapılacak projenin detaylarını ve sorunun geçmişini inceledikten sonra benim vardığım sonuç şudur:
- Emek’i bugünkü yerinde muhafaza ederek, yani tek salonlu onaracak, işletecek ve bundan para kazanabilecek bir baba yiğit var mı? Varsa çıksın ortaya!
- Emek’te yapılacak olan, sinemayı şimdiki yerinden çıkarıp aynen Cercle d’Orient binasının dördüncü katına taşımak. Tarihi bir bina bu. 70’lerde çıkan yangından beri atıl durumda. Şimdi yenilenecek. Sinema bire bir yeniden oraya kurulacak. 4. kata taşıma sebebi o katın en geniş ve manzaralı kat olması. Salonun yanı sıra geniş fuaye ve bir de sinema müzesi kurulacak buraya. Alt katlara ise cep salonları açılacak. (Aksi takdirde kar getirmesi mümkün değil günümüzde.)
Emek’in benim de kişisel tarihimdeki yeri apayrı. Ailemden izin koparıp arkadaşlarımla ilk kez Emek’te film izlemiştim. Lise yıllarında sözleşme noktamız ‘herkes gibi olmamak için’ AKM’nin önü değil, Emek’in köşesiydi. Üniversite yıllarında her festival tavaf ettiğimiz üçgen de Emek-Atlas-Beyoğlu Sineması’ydı... Ama hayat akıyor, değişiyor. Ne zamandır kapalı olan salon çoktandır çıkmış rotamızdan zaten. Halbuki şimdi tarihi bir bina yeniden şehre kazandırılacak. İçine çocukluğumuzun Emek’i konacak, çıkar çıkmaz güzel bir manzaraya karşı bir kahve içecek mekanımız olacak. Bunların nesine feryat ediyorsunuz? Kurtulun artık sürü psikolojisinden! Size gaz verenler 30 yıl önce kurdukları saatlerle hareket ediyor hala. Halbuki o saatleri özünü bozmadan bugüne ayarlama vakti çoktan geldi, geçiyor...