Ak Parti hükümeti ile liberal değerler ve aydınlar arası ilişkilerin durumu epeydir konuşulan bir mevzu. Ben de daha önce bu köşede “Barışın Başbakanı ve liberaller” başlıklı yazıda bu konuyu irdelemiştim.
Aslında “liberal aydınlar” kavramının Türkiye’de işaret ettiği nokta sorunlu. Liberal Düşünce Topluluğu kurucularından Atilla Yayla’nın da haklı olarak belirttiği gibi, kendine liberal demeyen ve liberalizmle alakası olmayan birçok yazar bu kategoriye sokuluyor. Ardından da hükümete yakın medyada bazı kalemler bu isimler üzerinden liberalleri kınayan yazılar yazıyor. Ben şaşırıp kalıyorum. Yahu ortada liberal yok, liberalizm yok. Neyin karşıtlığı? Neyin kınaması? Tuhaf bir durum...
***
Hele son dönemde... Böyle garip açıklamalar, partinin üst düzey ve yetkili isimlerinden değil de daha alt düzey partililerce de yapılmaya başlandı. Geçen birini dinledim mesela...
Liberalizm ve liberallerin entelektüel tarihi, evrensel anlamda iyice bilinir de sonrasında esaslı eleştiriler yapılırsa, faydalı olur. Ama şu anki tartışmalar abukluktan başka bir şey değil...
***
Tabii esas sorulması gereken soru şu: Erdoğan’ın liberal değerlerle ilişkisi nasıl? Bu soruyu yanıtlamak için önce Başbakan’ın ‘Büyük Türkiye’ tasavvurunu ele almamız gerek. Erdoğan, 2023’te 2 trilyon dolar toplam gelire ulaşmış, kişi başı milli geliri 25 bin doları, ihracatı 500 milyar doları bulmuş bir dünya devi olan Türkiye hayali kuruyor. Dünyanın en güçlü ve itibarlı 10 ülkesinden biri olacak bir Türkiye tahayyülü bu...
***
Böyle bir Türkiye yaratmak için hem ekonomik hem siyasi anlamda daha çok liberalizme ihtiyacımız var. Tayyip Erdoğan bu ihtiyacın farkında. O yüzden liberalizmle ve liberal değerlerle ittifakı hiçbir zaman bitmeyecek, bitemez. Şayet biterse dünyanın en güçlü 10 ülkesinden biri olmasını hayal ettiği Türkiye inşa edilemez. Liberal demokrasi ve liberal ekonomi bir sistem olarak Türkiye’ye yerleşmeden kişi başı 25 bin dolar gibi bir noktaya gelinemez. Liberal değerleri dışlamış bir Türkiye orta gelir tuzağında tıkanır. Adım adım dışa kapanır ve Ortadoğu’daki diğer istikrarsız rejimlerden biri haline gelir.
Başbakan bu gerçeği gayet iyi görüyor. O nedenle Türkiye’yi daha fazla dışa açmak, liberalleştirmek ve dünyayla bütünleştirmek istiyor. İçinden geldiği dindar-muhafazakar tabanı da bu yönde adım adım dönüştürüyor...
***
Bu, kolay bir iş değil. Uzun yıllar içe kapalı yaşayan, sürekli komplolarla dünyayı okuyan, Batı’ya karşı kompleks ve paranoya içinde yetişmiş geniş muhafazakar kesimlerden bahsediyoruz. Bu kesimler Erdoğan’ın liderliği sayesinde bu hastalıklarından arınma sürecine girebildi. Maalesef aynı hastalıklar muhafazakar/İslamcı yazarların çoğunluğunda da fazlasıyla vardı. Erdoğan böyle bir aydın sınıfını ve paranoyaklaşmış toplumsal yapıyı dönüştürerek birçok büyük adımı atabildi. Yani geçtiğimiz 10 yılda toplumsal taban ve aydınlar Erdoğan’a yön vermedi. Bizzat Erdoğan muhafazakar aydınlara ve topluma yön verdi, onlardan daha ileride oldu. Bu yapıyı dönüştürmek de kolay bir şey değildi. Ustalıklı siyasi manevralar, stratejiler ve taktikler gerekiyordu...
Şerit dışında kalanlar
İşte bu siyasi manevralar ve stratejiler noktasında “liberaller” diye bilinen aydınların önemli bir kısmı süreci doğru okuyamadı ve maalesef bu nedenle de son dönemde marjinalize oldular ve oluyorlar. Bugün yeniden okunduğunda komik olan “Erdoğan MHP’lileşiyor” gibi yazılar yazdı bu “aydın”lar. Bir liberal entelektüelin yapması gereken, görünen demeçlerin arka yüzünü analiz edip Türkiye’nin bugünlerini o zamandan anlatmak olmalıydı (Nitekim bunu yapan gerçek aydınlar da oldu). Oysa bu sözde “liberal” isimler “O şunu dedi, bu bunu dedi. Halbuki böyle demeliydi” gibi ortaokul seviyesinde steril ve günlük, yüzeysel yorumlar yaptılar. Türkiye hızla ileri doğru giderken onların şerit dışı kalmaları da böyle, direksiyonu yanlış bir yere kırmalarıyla, gidilen yönü görememeleri ile oldu.
***
Lafı fazla dolandırmaya gerek yok: Başbakan’ın hayalindeki güçlü ve büyük Türkiye’nin yolu liberal demokrasi ve liberal ekonomiden geçmek zorunda olduğu için Erdoğan aynı zamanda liberal bir siyasi lider. Erdoğan’ın liberalizmi ontolojik ve ideolojik anlamda değil, pragmatik ve politik gereklilik anlamında bir liberalizm.
Şüphesiz heyecanını İslami ruh kökünden, hayallerini de Osmanlı’nın imparatorluk ufkundan alan bir insan Erdoğan...
Ama eğer kolay yola sapıp geçmişteki Milli Görüş partilerinin popülist, devletçi ve içe kapanmacı politikalarını uygulasaydı bugün hayallerinden çok uzakta, yoksul ve güçsüz bir ülke olurduk. Liberal değerlerin ve politikaların önemi işte burada yatıyor...
Komik değilsin Kamer Genç
Bugüne kadar neler neler söyledi, ne gaflar yaptı, ne çamlar devirdi ama kimse ciddiye almadığı için hep bir ‘espri malzemesi’ diye baktık Kamer Genç’e. Bir karikatür nesnesi olarak gördük onu. Çiçek sulamaktan tutun, geçen sene kadınlara yönelik ‘böyle çıplak gezemezsiniz’ çıkışı, argolu konuşmaları ve daha neler neler... Hepsinin ortak noktası da aynı üstelik: Cinsiyetçi, belden aşağı bakış... Ama bu kez Bakan Fatma Şahin’e söylediği sözler komik kategorisine bile giremeyecek kadar seviyesiz, ayıp, üstelik büyük bir cehalet ürünü! 8 disiplin cezası ile Meclis’te son 10 yılın rekorunu elinde tutuyormuş Genç. Böyle bir rekora ne demeli? Artık onu da partisi CHP’ye havale ediyorum...
Karayılan’ın sözleri
Türkiye’den giden bir grup gazeteciye Murat Karayılan’ın yaptığı açıklamalar bir kez daha PKK kanadından sürece tam destek geldiğine bir kanıt. Ayrıca ‘anayasa ile çözüm’ü ısrarla bağlamaya, devamlı surette işin içinde bir bit yeniği aramaya çalışanlara yanıt niteliğinde. Karayılan kısa vadede ‘siyasi partiler yasası, terörle mücadele yasası değişsin, baraj ve koruculuk kalksın’ diyor ama anayasa için ‘daha uzun bir süreçte’ yanıtını veriyor. Bu, ‘Başkanlık pazarlığı’ diyerek süreci sabote etmeye çalışanlara gönderme. Kandil’in savaş istediği yönünde yapılan spekülasyonları da kesin bir dille reddediyor. Başında açıklanan takvim büyük bir umutla ilerliyor. Korku ve paranoya salarak işi yokuşa sürmeye çalışanlar: Hala mı yılmadınız?