14 Aralık Pazar günü başlayan ve birçoğumuzun ilk kez duyduğu Tahşiyeciler operasyonuyla ilgili soruşturma gazetecileri de kapsadığı için Batı’dan büyük bir tepkiyle karşılaştı. Daha ne olduğunu dahi bilmeden, otomatik, aynı zamanda son derece oryantalist ve patronluk taslayan yorumlar yapıldı. Ancak ben bunun altında komplo aramıyorum. Cemaat gelişmeleri tahmin ettiği için uzun zamandır Batı’da lobi faaliyeti yapıyor. Batı da cemaatin söylediklerine inanmaya hazır, zira zaten bizzat cemaatin emniyet ve yargısının operasyonlarıyla yapılan hukuksuz tutuklamalar bir bir ortaya çıktığı için hikâye hazır. İronik bir şekilde kendi günahları üzerinden kendine koruma sağlamaya çalışıyor paralel yapı.
Buna fırsat vermemek için operasyon farklı şekilde yapılamaz mı? Zira iddialara bakınca ortada savcı-polis-hâkim üçgenini görüyoruz. Üzerinde polisin parmak izi olan silahlar var. Tamam, emniyet ayağı da soruşturuluyor ama ya yargı ayağı? Bu kanıtlar üzerinden yürüyen bir savcı ve Tahşiyecileri cezaevine gönderen bir hâkim var. Neden önce onlardan başlanmıyor? Kamuoyu neden onlar üzerinden öğrenmiyor bu hikâyeyi?
Mesela ben yargı ayağına bakınca çok ilginç bir ayrıntı yakaladım: Tahşiyeciler soruşturmasını yürüten savcının ismi Kadir Altınışık. Kim bu savcı biliyor musunuz? Hanefi Avcı’yı Devrimci Karargâh’ta sorgulayan savcı! Bu savcıyla ilgili 2010 yılında Aydınlık’ta yayımlanan şöyle bir haber var: “Hanefi Avcı 25 Eylül’de İzmir’de yaptığı açıklamada ‘Her şeyi (cemaatin emniyetteki yapılanmasını kastediyor-NA) 30 Eylül’de açıklayacağım’ dedi. Bunun üzerine 26 Eylül Pazar Günü Devrimci Karargâh örgütüne yönelik soruşturma kapsamında İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık, Avcı’nın mevcutlu olarak getirilmesi kararını verdi... Savcı Altınışık, gelmediği takdirde Avcı’nın zorla getirilmesini emretti...’
Altınışık aynı zamanda Cumhuriyet gazetesine konan bombaları Ergenekon ile bağlayan iddianameyi yazan ve İrtica ile Mücadele Eylem Planı Davası’nda Taraf gazetesine gelen belgelerle ilgili ifade alan savcı. Son derece şüphe uyandırıcı bir üçgen söz konusu. Neden önce buradan başlanmıyor?
Eski HSYK 3. Daire’yi kasıtlı kilitlemiş
Yargı mensuplarının bir nevi dokunulmazlıkları var. Bu, dünyada da böyledir ve haklı sebepleri vardır ancak bizimki gibi durumlarda işin içinden çıkılmaz bir sorun olarak karşımıza geliyor bu koruma kalkanı. Bu ülkede son yıllarda herkese dokunuldu ama hâkimlere, savcılara bir türlü dokunulmadı. Acaba bu zorluk nedeniyle mi sıra onlara gelmiyor? Nedir işin prosedürü?
Bu soruları Ergenekon, Balyoz ve Poyrazköy davalarında avukatlık yapan Hüseyin Ersöz’e sordum.
Sorum şuydu: Yargı mensupları hakkında soruşturma nasıl açılır?
Dedi ki: Görev suçu söz konusu değilse herkes gibi adli soruşturma açılır ancak görev suçu ise adli soruşturma için önce HSYK 3. Daire soruşturma izni veriyor. Sonra Yargıtay’ın ilgili dairesi karar veriyor. Ancak oradan bir şey çıkması çok zor, zira özgürlük kısıtlayıcı kararlar çok ince elenip sık dokunuyor. Bu hep böyle oldu. Bir de idari soruşturma boyutu var. Onun için de HSYK’nın 3. Dairesi bir şikâyet üzerine ya da resen inceleme başlatıyor. Sonra süreç Teftiş Kurulu’nun atadığı başmüfettiş tarafından delil toplanıp daireye sunulması ve gerekli görülürse 2. Daire’ye oradan da 1. Daire’ye intikal ettirilmesiyle devam ediyor.
Hüseyin Ersöz şunu söylüyor: Ergenekon ve Balyoz davalarında şikâyetler hep 3. Daire’de takıldı, hiç ilerleyemedi. Soruşturma izni vermediler. Şimdi bu davalarla ilgili birçok hâkim ve savcı için şikâyet başvuruları var. Onlar ele alınacak ancak eski HSYK’nın 3. Dairesi bu günleri öngörerek uzun bir süre işlem yapmamış ve binlerce dosya birikmiş. Özellikle kilitlemek istemişler daireyi. O nedenle çok uzun sürüyor şikâyetlerin işleme konması.
Ersöz’ün söyledikleri çok vahim ve şayet doğruysa böyle bir yapının varlığını kanıtlayan başka bir delil. Kendi kendini her yönden korumaya almış bir yapıyla karşı karşıyayız. O nedenle bu iş çok zor.
Malatya Zirve Yayınevi Davası’nı da unutmayalım
Bunu İlker Başbuğ ve Hurşit Tolon başta olmak üzere bu davalarda birçok ismin avukatlığını yapan İlkay Sezer de söylüyor. Cuma günü karşılaştığım Sezer’e 14 Aralık operasyonunu sordum. O da benim gibi yanlış yerden başlandığını düşünüyor ancak şunu da söylüyor: Şimdiki savcılar son derece iyi çalışıyor. Üstelik o yapı ortadan kalkınca önüne geleni tutuklama furyası da bitti. (Ekrem Dumanlı’nın serbest bırakılmasına yönelik olarak) Ancak Sezer’in hatırlattığı başka bir dava daha var: Malatya Zirve Yayınevi Davası. O dava da son derece şaibeli bir tanık üzerinden yürüyordu hatırlarsanız. Anlattığına göre paralel yapı hâlâ o davaya hâkim. Gözlerin Malatya’ya da çevrilmesi şart. Bu davayla ilgili Sezer’den dinlediğim son gelişmeleri daha sonra yazacağım. Ancak belli ki son dönem kamuyu ilgilendiren bütün davaların altından benzer bir düzenek çıkacak gibi görünüyor.
Tabii bütün bunları daha erken görmemiz gerekirdi ancak hiçbir şey için geç değildir. Bütün tuhaflıkların peşine düşeceğim. Sondan başa doğru ortak isimler ve ortak şikâyetleri tespit etmeye çalışacağım. Zira belli ki Türkiye’de esas temizlenme şimdi başlıyor!