Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin şehrin ortasında güpegündüz öldürülmesi çok karanlık, çok puslu bir havaya işaret ediyor. Cesur, sevilen ve demokrat bir insandı Elçi. Dün tam da şiddetin anlamsızlığından bahseden, barışa çağıran bir basın açıklaması yapmak için hazırlanmıştı. Yaptı da o açıklamayı. Peki, sonra ne oldu? Başka bir sebeple çıkan çatışmada kör bir kurşuna mı kurban gitti, yoksa tüm bu çatışma görüntüsü planlı bir cinayeti örtmek için mi yaratıldı? Düğümü çözecek, yolumuzu aydınlatacak olan bu sorunun cevabı. Ancak Diyarbakır sokaklarında zaten cevap bulunmuş. Bölgeden birçok kişiyle konuştum ama en önemlisi Elçi’nin hemen yanında bulunanlardan birine neler yaşandığını sordum.
Haklı olarak çok büyük bir panik ve korku hâkim Diyarbakır’a. O nedenle isimler saklı. Bana Tahir Elçi’nin yanında basın açıklamasını dinleyenlerden bir tanığın anlattıkları şöyle:
‘Basın açıklaması bitmişti. Küçük gruplar halinde sohbet başlamıştı. Derken uzaktan silah sesleri duyduk, yanımızdaki polisler karşılık vermeye başladı. Herkes bir tarafa dağıldı. Sokakların içine kaçtık, bir depoya gizlendik biz. Sonra oradan çıktık, kendimizi kurtardık. Çatışma bitti derken, Elçi’yi gördük, başka bir sokağa giriyordu. Gerisini bilmiyorum. Önce bir kahvede olduğu söylendi, daha sonra ise ex olmuş, dediler. Maalesef cesedi gördük. Kafasından tek kurşunla ölmüş. Bakın, bu bir çatışma olamaz. Kesinlikle bir suikast. Düşünebiliyor musunuz, onca kargaşada yalnızca bir basın mensubu kolundan yaralanıyor, başka kimseye bir şey olmuyor ama Tahir Elçi kafasından vuruluyor.’
Bunun üzerine şehit olan ve yaralanan polisi hatırlattım. Şöyle dedi: ‘Biz araçtan inenleri görmedik ama araçtan inenler Tahir Elçi’yi öldürenler değildi. O polis, aracı açarken ölmüş. Şu net: Elçi çatışmadan sonra öldürüldü. Biz o sokaklardan çıkarken çatışmanın hızı sönmüştü ve Elçi hâlâ yaşıyordu. Girdiği sokakta bilerek, onu hedef alarak vurdular.’
Elçi’nin öldürülmesi çok vahim ve barışa karşı çok ciddi bir tehdit. Böyle bir şeyi kim yapar? Kim ortalığı bu şekilde karıştırmak ister? Tahminlerim var ama kesin bir şey söylemek için soruşturmanın ilerlemesini beklemek gerek...
Rus krizinden çıkacak dersler
1) Pusulamız Batı
Rus uçağının düşürülmesinin ardından Rusya’nın ve lideri Putin’in takındığı haydut tavır Rusya ile Türkiye’yi, hatta Erdoğan ile Putin’i kıyaslamaya kalkanlara iyi bir ders oldu. Bu, hem Erdoğan’a hem de Türkiye’ye hakarettir. Hukukun ‘h’sinden bahsedilemeyen, mafya yöntemlerle dünyaya gözdağı vermeye kalkan bir Rusya asla Türkiye’nin örneği olamaz.
Bu nahoş olay bize bir kez daha her şeyin temelinin hukuk devleti olduğunu gösterdi. İngiltere’yi, ABD’yi eleştirebiliriz, mevcut yönetimlerini hatalı bulabiliriz ancak bunlar her şeyin ötesinde hukuk devletleri. Türkiye’nin yeri onların yanı, Rusya, İran ya da Çin ise hukuk tanımaz haydut devletler.
Bunun en büyük göstergelerinden biri bu ülkelerin zenginlerinin dışarıda yaşaması. Paralarını Batı’da değerlendiriyorlar, çünkü kendi ülkelerine güvenmiyorlar. Haksız da değiller. Bakın, Rusya’da ekonomik kriz oldu, Putin büyük işadamlarına akıl almaz vergiler icat ediverdi!
2) IŞİD nasıl bir terör örgütü ise Rusya da bir terörist devlettir
IŞİD Kobani’ye saldırırken bütün dünya haklı olarak ayağa kalktı. Kürtleri bu canavarın elinden kurtarmak için hava operasyonları yapıldı. Türkiye peşmergeler için koridor açtı, yaralıları burada tedavi ettirdi.
Peki, Rusya Türkmenlere saldırırken ne oldu? Türkiye’nin tepkisi dışında koca bir HİÇ! Peki, yapılanın farkı var mı? Kobani’de masum Kürtler vuruluyordu, Bayır-Bucak’ta da masum Türkmenler. O zaman Rusya’nın IŞİD’den ne farkı var?
Son günlerde yaşananlar bize bir kez daha Rusya’nın bir terör devleti olduğunu ve dünyanın adaletinin kulaklarda hoş bir seda olarak kalacağını hatırlattı.
3)Zaman gazetesine dönen Rus medyası
Uçakla kimyası bozulan yalnızca Putin değil, onun güdümündeki Rus medyası da oldu. Cemaatin 17-25 Aralık’taki dezenformasyon haberlerini, bayatlığına da aldırmadan, çarşaf çarşaf kullandılar. Hele devlet televizyonunun Bilal Erdoğan’ın ciğercideki fotoğrafını IŞİD’ci olmasının kanıtı olarak sunması... Tabii Rus kamuoyunu böyle bir medya ne kadar ikna ediyordur, orası tartışılır...
Dündar, Gül ve büyük yanlışCan Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmaları son derece yanlıştır. Daha önce yayımlanmış fotoğrafların üzerine ‘Türkiye IŞİD’e yardım ediyor’ yalanını yazmanın gazetecilik değil, bir örgütün propagandasını yaygınlaştırmak olduğunu söylemek bu gerçeği değiştirmez!