Türkiye’de art arda, düğmeye basılmışçasına, büyük bir bütünlük içinde cereyan eden olaylara bakıp da hala ‘paralel devlet’ iddiasını yok sayanlara sadece KCK davasında yaşanan gelişmelere bakın demek lazım. Bu süreçte çok önemli ve cesur yazılar yazan Gülay Göktürk de dün dikkat çekmiş: ‘KCK sanıklarına Kürtçe savunma yasağı getirerek bu davaların neredeyse 4 yıl kilitlenmesine sebep olan mahkeme heyetini dikkatlice incelesinler. Son olarak üç ayrı mahkeme heyetinin sanki bir yerlerden düğmeye basılmış gibi, BDP’li vekillerin tahliyesiyle ilgili aynı kararı almasını nasıl okuduklarını söylesinler...’
* * *
Halbuki daha düne kadar ısrarla KCK sanıklarını içeride tutmaya sanki ant içmişti aynı yargı. Hatta hem emniyet hem de iddianameleri hazırlayan savcılar ve aynı mahkeme heyeti bizleri birkaç yıl önce bir kavramla tanıştırmışlardı. Şu sıralar herkesin dilinde olan bir kavramdı bu. Hatırlar mısınız, ‘paralel devlet’ lafı KCK davasında dolaşıma sokulmuştu. Deniyordu ki BDP’li belediyelerde paralel yapılanma var, belediye başkanının üzerinde temizlik görevlileri mevcut vs vs... Kim diyordu bunu? Bugün Başbakan’ın işaret ettiği, emniyetin ve yargının içindeki paralel devlet unsurları... Ne tuhaf bir tesadüf değil mi?
Yeni dolaşıma sokulan bir yalan
Hiç şüphe yok ki devleti teslim almaya çalışan o yapı iletişim alanında müthiş iyi çalışıyor. Her gün aynı merkezden çıktığına şüphe duyulmayan dezenformasyonlar birçok kişi tarafından kelimesi kelimesine birtakım bilgi kalabalıkları içinde kafalar karıştırılarak gerçekmiş gibi takdim ediliyor.
Bunların sonuncusu Gülen cemaatinin önemli bir ismiyken (birçok kaynağa göre emniyetten sorumlu imam) cemaatten ayrıldığı için hakkında türlü kara propagandalar yapılan ilahiyat profesörü Kemalettin Özdemir. Bu kara propagandaların en sonuncusunu CNN Türk’teki bizim programda dinledim. Sonra Google’da bir araştırma yaptım ve gördüm ki bu uydurma hikayeyi bir süre önce dolaşıma sokmuşlar. Güya Fethullah Gülen’in ‘bir alüfteye gitmesine engel oldum. Komploya kurban gidecekti, bu sayede kurtuldu’ dediği o isim Kemalettin Özdemir’miş. Mesela ‘Milli Cumhuriyet’ adlı tuhaf bir sitede 15 Aralık’ta yayınlanan yazılar var. Kemalettin Özdemir tam da bizim programda duyduğum bire bir aynı argümanlarla karalanıyor ve alüfteye gidenin o olduğu söyleniyor. Halbuki Gülen o garip açıklamasında devlette önemli bir konumu olan, güçlü bir isimden bahsetti. Kemalettin Özdemir’in ne konumu var ki? Sakarya’da hocalık yapan biri...
Sistem hep aynı. Bir kampanya başlatıyorlar, sonra kendi mensuplarına ve manipüle edebildiklerine aynı kelimelerle aynı şeyleri söyletiyorlar, daha sonra oluşturdukları algıyı da yine kendi yalanlarını ispat için kullanıyorlar. Sonra da böyle korkunç bir düzeneğe karşı sesini yükseltenlere karşı ‘yolsuzluğu örtme yolsuzluğu’ diyorlar. Bugünün çok önemli bir sorunu olan yolsuzluğu örten yok da, nesiller boyu herkesi örümcek ağı gibi saracak bu düzeni siz neden örtüyorsunuz? Yoksa ikinci bir ‘paralel devlet, paralel devlet’ deyip esasen kendini tasvir etme hadisesi mi bu?
Cumhurbaşkanı’nın kararlılığı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül cuma akşamı katıldığı televizyon yayınında verdiği mesajlarla ısrarla kendisini bir yere çekmek isteyen malum çevrelerin oyununu açık bir şekilde bozdu. Uzun bir süredir bir şekilde Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın arasını açıp, ikisini rakip hale getirmek için sergilenen bir çaba var. Bu çaba son dönemde kendini ‘paralel devlet’ tartışmaları üzerinden gösteriyordu. Abdullah Gül’ün bu iddialara sahip çıkmayıp cemaatin yanında durmasını bekleyenler vardı. Halbuki Abdullah Bey’i biraz tanıyanlar bunun imkansız olduğunu bilir.
Cuma günkü programda da ‘Çalışanlar anayasa dışına çıkamaz. Hiyerarşi ve anayasa çerçevesi dışında emir alamazlar. Başka yerden emir alma olmaz. Bir devlet içerisinde ayrı bir devlet olamaz. Hele hakimler yargı içinde böyle bir şey asla müsaade edilemez’, ‘HSYK’nın açıklamalarını doğru bulmadım’ diyerek tavrını açık bir şekilde ortaya koymuş oldu.