Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün cuma günü yaptığı ve manşetlere taşınan önemli açıklamalarının diğer bütün ayrıntıların yanında bir ana hedefi vardı: Ekilmeye çalışılan nifak tohumlarına son vermek ve Başbakan ile aralarında bir rekabet olmadığı ve olmayacağını hatırlatmak. Ancak bakıyorum, böyle bir niyetle yapılan açıklama bile aynı çevreler tarafından yine ve ısrarla bir ‘karşıtlık, ikilik’ gibi yorumlanmaya devam ediyor. Ne yaparlarsa yapsınlar... Hiçbir şekilde amaçlarına ulaşamayacaklar. Zaten onları Köşk’te ciddiye alan da yok. Bunu çok net bir şekilde biliyorum.
Ancak Köşk’te bazı yorumların rencide ettiğini de biliyorum. Bu köşede daha mevcut tartışmaların hiçbiri yokken, Gezi sürecinde ortaya çıkan havaya bakarak 28 Temmuz günü şunu yazmıştım: ‘İsimler önemli değil ama maalesef bu süreçte tuhaf bir fırsatçılıkla ‘Erdoğan yandaşlığı’ gibi sahte bir maske altında Abdullah Gül’ü kasten çok yaralayan yazılar yazıldı, konuşmalar yapıldı... Halbuki Abdullah Gül hiçbir zaman Erdoğan karşıtı vesayetçilerle kol kola girecek bir lider değildir... Birileri Abdullah Gül üzerinden operasyon yapıyorsa bu operasyonu bozacak yegane isim yine Abdullah Gül’dür.’
Maalesef aynı çevrelerden cumhurbaşkanlığı tartışmaları sürecinde de aynı şekilde rencide edici yorumlar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı’nın cuma günkü açıklamasının arka planında o çevrelere de cevaplar vardı. Muhalefetin kendi aktörleri ile hiçbir şansları olmadığı için Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan üzerinden bir karşıtlık yaratmak istediği malum. Yukarıda bahsettiğim ‘kraldan çok kralcı çevreler’ de bu oyunu bozmak için Cumhurbaşkanı’nı daha çok sahiplenmek yerine onu çizilmeye çalışılan resme daha çok iter havadalar.
Bu yanlış imajı bozmak ve nerede durduğunu hatırlatmak için yaptı o açıklamayı Cumhurbaşkanı ve şu mesajları verdi:
1) Fitne çıkarmaya çalışmayın, başaramazsınız,
2) Ben hala siyasi bir hareketin parçasıyım, onunla beraber hareket ederim
3) Başbakan cumhurbaşkanlığına aday olursa ben rakip olmayacağım (artık bunun için uğraşmayın)
4) ‘Emanetçi başbakan’ türü yakıştırmaları kabul etmiyorum. Şayet şartlar onu gerektirirse ben siyaset dışına çekilmeyi bilirim
5) Şayet Başbakan partisinin başında kalıp genel seçimlere giderse bir dönem daha cumhurbaşkanlığı için aday olma seçeneği hala mevcut
Sonuçta bütün bu mesajları barındıran açıklamanın sebebi ile ilgili Fehmi Koru’nun dün Star’daki köşesinde yaptığı tespite aynen katılıyorum: ‘Gazete köşeleri ve televizyon ekranlarında kendisinin aklından geçmesi mümkün olmayan niyetler üzerine yorumlar yapılıyor. Bazıları rencide edici bu yorumların önüne geçmek için yapılmışa benziyor bu açıklama...’ Bu yorumların bir kısmının canlı yayın şahidiyim. O nedenle Cumhurbaşkanı’nın açıklamasının açık bir şekilde ‘Başbakan’la aramıza nifak sokamazsınız’ mesajı içermesini çok önemsiyorum. Çünkü 30 Mart seçimlerinden sonra şimdi de can simidi olarak bu hayali senaryoya sığınanların artık söyleyecek lafı kalmadı...
Açın Taksim’i!
1 Mayıs yaklaşırken gerginlik de artıyor. Taksim kutlamalara açılacak mı? İçişleri Bakanı ve Valilik’ten gelen açıklamalara bakılacak olursa yasakta ısrar edilecek gibi görünüyor. Ben bu tavrı hiçbir şekilde anlamıyorum! Böyle bir gerginlik alanını yeniden yaratmaya ne gerek var? Yıllar sonra Taksim’i 1 Mayıs’a açan Ak Parti değil miydi? Şimdi neden yine kapayan oluyor? Herkes biliyor ki Yenikapı’daki meydan ne kadar büyük olursa olsun Taksim’in manevi anlamı başka. Üstelik yasaklamak yine grupların zorla meydana çıkma çabasını ve karşısında polis müdahalesini getirecek. Buna değer mi? İktidarın Taksim’le ilgili post-Gezi travmasını artık üzerinden atması gerekiyor. Umarım bu karardan dönülür ve Taksim yine rengarenk bir bayram kutlaması yaşar...