49 rehinenin tek birinin burnu dahi kanamadan aylar sonra IŞİD’in elinden kurtarılması ABD’de yaşansa Hollywood bu hikâyeden en az birkaç film çıkarırdı kuşkusuz. Dünkü görüntüler her anlamda müthiş bir başarı hikâyesinin kareleriydi. Türkiye tamamen kendi istihbarat teşkilatının yürüttüğü bir çalışmayla tek bir vatandaşına zarar gelmeden dünyanın en tehlikeli örgütünün elinden rehineleri vatanına döndürmeyi başardı. Hepimizin yürekleri soğudu. Çok güzel bir sabaha uyandık dün...
Geldiğimiz noktada merak edilen birçok husus var. Bu hususları devletin çekirdeğinden güvendiğim kaynaklara sordum. Öncelikle ‘bu işte CIA’nın parmağı var’ iddiası.
CIA, bittikten sonra duydu
Bu iddianın aslı astarı yok. CIA, operasyonu bittikten sonra öğrendi. Bu Öcalan operasyonu gibi Türkiye’nin eline paketlenip verilen bir operasyon değil. Zaten hatırlatayım: MİT’in Dış Operasyonlar Başkanlığı daha önce de Lübnan ve Afganistan gibi coğrafyalarda çok başarılı rehine kurtarma operasyonları yaptı.
Peki, aylardır süren çabalar ne oldu da şimdi sonuç verdi? Arap aşiretlerin yardımından bahsediliyor. Nedir bu işin aslı?
Bölgedeki geleneksel aşiretlerle işbirliği yapıldığı doğru. MİT her zaman yerel unsurlarla iyi ilişkiler içinde olmaya özel önem verdi. Daha önce 5-6 kez ‘evet işte oldu’ noktasına kadar aşiretlerin yardımıyla gelindi ancak son anda aksilikler çıktı. Bu kez ise aşiretler devreye girmeden rehineleri almayı başardık.
Ne oldu da daha önce nihayete ermeyen operasyon şimdi erdi?
Kaynaklarım bu kilit noktayı şöyle açıklıyorlar: ‘IŞİD için bu rehineleri vermek tutmaktan daha avantajlı hale geldi.’
Bu cümleyi açmak gerek. Açılımı şu:
Yakında bölgeye uluslararası bir operasyon geliyor. Böyle bir dönemde rehineleri korumak IŞİD için çok zorlaşacak. Ve tek bir rehineye zarar gelse Türkiye’nin karşılığını göze alamazdı örgüt.
Kısacası: Aylar süren temaslar, bölgedeki toplumsal yapıya uygun yürütülen müzakereler ve Batı’nın operasyon için düğmeye basması birleşince sonuç gelmiş. Ancak... Burada başka bir detay daha var. Bence en önemlisi...
Kaynağım diyor ki: Meclis’ten geçen MİT yasası olmasa bu operasyon yapılamazdı. Teşkilat yasanın verdiği bütün yetkileri kullandı. Yasa ‘gerekli gördüğünde teşkilatın elemanları teröristlerle de görüşebilir’ diyor. İşte bu teminat olmasa çok zorlanırdı operasyonu gerçekleştirenler. Paralel bir savcının, bir hâkimin daha sonra ne yapacağı belli olmaz. Bu yasa teşkilatı böyle bir olasılıktan korudu. Arkada bu yasanın gücü olmasa 49 rehine kurtarılamazdı!’
Şimdi rehine krizi aşıldı. Peki, bundan sonra ne olacak? Türkiye’nin uluslararası askeri güce katılmamasına gerekçe olarak rehineler gösteriliyordu. Rehinelerin kurtarılması o güce Türkiye’nin dahil olacağı anlamına mı geliyor?
Bu yöntemlerle IŞİD bitmez
Bu nokta çok önemli. Zira devletin çekirdeğinden kaynaklarıma göre bu sorunun cevabı ‘hayır’. Türkiye sınır güvenliği ve insani yardım konusunda koalisyonla tam bir işbirliği içerisinde ancak askeri koalisyona dahil olmamasının başka sebepleri de var. Rehineler yalnızca bir sebepti. Her şeyden önce IŞİD Türkiye’nin kapı komşusu durumuna geldi ve bir süre de öyle kalacak gibi görünüyor. Dolayısıyla Türkiye için böyle bir koalisyona dahil olmak çok riskli. Bir de daha önce ABD Afganistan’da, Yemen’de ve Somali’de counter-terör operasyonlarından netice alamadı. Şimdi nasıl alacak?
Kısacası yöntem konusunda Türkiye ABD’nin başını çektiği koalisyonla hemfikir değil. Bu IŞİD konusunda farklı düşündüğü anlamına asla gelmiyor. IŞİD’in bitirilmesi noktasında en az ABD kadar kararlı, zaten en baştan beri Batı’yı uyaranın da Türkiye olduğunu hatırlatıyor kaynağım. Peki, ya yol konusundaki alternatif ne?
‘Counter-terör teknikleri ile sonuç alınamaz. ABD ne zaman counter-surge tekniklerine geçti, ne zaman yerel unsurları da devreye soktu, komşu ülkelerden yardım aldı ve terörü besleyen kaynaklara siyaset yolunu açtı o zaman el Kaide zayıfladı. IŞİD’i ortaya çıkaran sebepleri tespit etmeden, orada Sünni unsurları güçlendirmeden, IŞİD’i güçlendiren ortamı değiştirmeden sonuç alınamaz’
Bir de Türkiye’den örnekle anlatalım. Yıllarca PKK ile counter terör teknikleriyle TSK mücadele etti. Sonuç alınabildi mi? Hayır. Ne zaman counter-surge anlayışına geçildi, yani anlama, yerel unsurları devreye sokma, siyasetin önünü açma ki bunlar işte çözüm sürecidir, o zaman ışık göründü.