Klavyenin başına oturduğum şu an çok tuhaf duygular içindeyim. Hani büyük coşku ve mutluluklara bir hüzün, ince bir keder karışır, böyle karında hafif hafif hissedersin. İçin içine sığmazken gülmek değil ağlamak istersin... İşte öyle gel gitli, öyle uçlarda duygular...
* * *
Sabah erkenden Rasim’in çaldığı Ahmet Kaya parçalarıyla uyandım. 16 Kasım 2000’de, ülkesinden uzakta, ani bir kalp kriziyle keder içinde hayata veda etmişti Kaya. ‘Keşke dedik’ sesi kulaklarımıza çalınırken, ‘keşke bugün, 13. ölüm yıldönümünde Amed’de o da olsaydı’.
* * *
Sonra tarihe yazılacak gelişmeler yaşanmaya başladı. Başbakan Diyarbakır’a geldi. Barzani ile buluştu. BDP’li Belediye Başkanı Osman Baydemir’in makamında bir araya geldiler. Leyla Zana, Ahmet Türk ve Sırrı Sakık da davete iştirak ettiler. Onlara Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses de katıldı. Ve ardından açılış törenine geçildi.
* * *
Şimdi Başbakan’ı dinliyorum... Herkese kardeşlik mesajları veriyor. Ahmet Kaya’yı anıyor ve ölüm yıldönümünü hatırlatıyor. Meğer 16 Kasım’ı bu yüzden seçmiş. İbrahim Tatlıses, Bülent Arınç, Emine Erdoğan... Herkes ağlıyor. Ben de... Kendini bu ülkeye, bu toprağa ait hisseden, adalet isteyen, haksızlıklara karşı çıkanların bu konuşmadan etkilenmemesi imkansız. Nerden nereye... Çok değil, birkaç yıl önce bile hayal edebilir miydik bu günü?
* * *
Ben gazeteciliğe başladığımda Amed’de faili meçhul cinayetler vardı. Bölgede karakola çağırılan gençlerden bir daha haber alınamazdı. Muhabirlik yıllarında dolaştığım kazalarda, köylerde hep gözyaşı, hep keder hikayeleri dinledim. Silopi’den Yüksekova’ya, Hakkari’den Şemdinli’ye hep gidişler, geri gelmeyişler gördüm.
* * *
2005’te Mesud Barzani Kürdistan bölgesi başkanı seçildiğinde Erbil’deydim. Barzani’den ilk röportajı alabilmek için tam bir hafta bekledim. AKŞAM’da manşet olan o röportaj yayımlandığında eski, karanlık Türkiye güçleri capcanlıydı. Şimdi kardeşlik fotoğrafında yerini alan Barzani ile aynı kareye girdiğim için benim hakkımda da kara propaganda yapmaya kalktılar... Öyle günlerdi ki, Kürdistan bile yazamazdık. Sözcüklerden, harflerden ürkülen bir zihniyetin izleri hala medyaya, hayata hakimdi...
* * *
Korkunun egemen kılınmak istendiği bir coğrafyadan umudun coğrafyasına evriliyoruz. Neredeen nereye... Böyle bir manzarayı görünce gündelik siyasete takılmak, ayrıntılarda kaybolmak utandırıyor insanı... Kürdistan sözcüğünün telaffuz bile edilemediği, Şivan Perwer gibi büyük bir sanatçının vatanına gelemediği, hatta isminin içindeki harflerin bile yasak olduğu bir Türkiye’den, herkesi kucaklayan bir Türkiye’ye...
* * *
Kim ne derse desin... Tayyip Erdoğan çok büyük bir lider!
Tamamlanan kare
Nikah töreninde Başbakan ve Barzani’nin yanında Leyla Zana’nın da olması tam isabet. Zana çözüm sürecinin gizli kahramanı bence. Malum bütün ‘sol’ ve ‘liberal’ çevreler Erdoğan’a hakaretler yağdırırken Zana hiçbir mahalle baskısına aldırmadan ‘Kürt sorununu sadece Recep Tayyip Erdoğan çözebilir’ demişti. Bugün o kareye girmesi, Kürtçe bir konuşma yapması, barış ve kardeşlik mesajları vermesi resmi tamamlıyor. Bir de üzerine Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı, Mehdi Eker önce Türkçe sonra Kürtçe konuşuyor, onu Fatma Şahin’in Türkçe tebrikleri izliyor... İçimden devamlı aynı cümle geçiyor: Neredeen nereye...