İki davadan yargılanan, bir katliamı planlamakla suçlanan ve hakkında bir cumhurbaşkanını zehirlediği iddiası olan, uzun süredir cezaevinde bulunan bir komutan var karşımda. Ergenekon’dan tahliye kararı çıktı ve onunla birlikte tutuklu yargılananlar tahliye oldular ama o Malatya Davası nedeniyle hala tutuklu. Üstelik ‘her şey bir yana cinayetle itham edilmek çok ağır geliyor’ diyerek ruhen de bu tutukluluğun özel ağırlığını anlatmaya çalışıyor...
Tolon’la yaptığımız söyleşide onun geçmişte verdiği beyanlar ve Ak Parti iktidara geldiği dönem takındığı tutum ile ilgili ortaya konan fotoğraf da konuşuluyor tabii. Öncelikle Özden Örnek günlükleri ile ilgili parantezi açmam şart. Zira bir dönemi kişisel detaylarla anlatan, dönemin Genelkurmay üst kademesi ile ilgili birçok notun olduğu metinler bunlar. Ve o metinlerde Hurşit Tolon’un da ismi geçiyor.
Önce şunu hatırlatayım: Tolon günlükleri başından beri tamamen reddediyor, düzmece olduğunu söylüyor. Söz konusu sahte olduğunu iddia ettiği metinle ilgili: ‘Ben orada 2 yerde geçerim. 1) İzmir’de kahvaltı. Bu bir vaka. Ege Ordu Komutanı’ydım. Ev sahibiydim yani. 2) YAŞ toplantısı. Zaten rutin bir toplantıdır. Ben de fikrimi söylemişimdir’ diyor. Ancak o dönem komutanların Ak Parti Hükümeti ile ilgili rahatsızlıklarını birçok kanaldan biliyoruz. Hadi diyelim günlükler reddedildi, iyi de hükümetin ileri gelenlerinin tanıklıkları var, fotoğraflara yansıyanlar var... Bunlarla ilgili dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ifadesini hatırlatıyor Tolon. Özkök’ün beyanında ‘Hükümetin o tarihteki tutumundan diğer komutanlar gibi kendisi de zaman zaman kaygı duyduğu, Hurşit Tolon’un da bu kaygılarını zaman zaman kendisine aktardığı, Ancak Tolon’un hiçbir zaman hükümete karşı bir harekette bulunulması ya da muhtıra verilmesine yönelik herhangi bir önerisinin olmadığı’ yer alıyordu.
O günlüklerde Tolon’un ifadeleri de yer alıyor. Hatırlatıyorum. Şu ifade mesela: ‘Bu hükümet ne olduğunu ortaya koydu. Ancak takiyyeye başvuruyor. Arkasında ABD var. Bu hükümetten öncelikle tehdit önce bölücülük sonra irticadır. Seçimden önce ikaz etmezsen önümüze aşamayacağımız engel çıkacaktır...’ buna yine Özkök’ün ifadesi ile karşılık veriyor Hurşit Tolon: ‘Hayır, böyle bir cümle kullanmadı. O toplantıda o da vardı ama bu mealde bir cümle hatırlamıyorum.’
‘Tepkim 30 Ağustos’u gölgelemesineydi’
Benim aklımda Tolon’la ilgili kalan bir çıkış var. Sezen Aksu’nun Efes Antik Tiyatro’da verdiği Kürtçe, Ermenice, Rumca ve Türkçe parçalardan oluşan bir konserdi. 30 Ağustos’ta gerçekleşmişti ve ertesi gün gazetelere Tolon’un bu konsere yönelik tepkisi yansımıştı. Bence çok güzel, çok kucaklayıcı ve avant-garde bir konserdi.
Tolon ‘Ben yanlış anlaşıldım’ diyor. ‘O günkü tepkim konsere değil, konserin 30 Ağustos’ta yapılmasınaydı. Zaten o zaman da sanatçıya sözüm yoktu. Ancak konser için 30 Ağustos gibi anlamlı bir günü mü buldular? 31’in de ya da 1’in de de yapılabilirdi, demiştim. Ben 30 Ağustos’ta Ege Ordu Komutanı olarak o gün bir organizasyon yapıyorum ancak aynı gün davetli birçok kişi o konsere gidiyor. Buna tepki göstermiştim’ diyor.
‘Yani başka bir gün yapılsa ne güzel konser der miydiniz?’ diye sorunca ‘tabii benim ne Sezen Aksu gibi değerli bir sanatçıya, ne de konsereydi söylediklerim, üstelik kadın konusunda konferanslar veren biri olarak bir kadına yönelik asla olamaz’ diye cevap veriyor.
Beyanı esas alalım, peki ama Türkiye’deki mozaiği reddetmek isteyen, kimliklere ve inançlara tehdit olarak bakan bir zihniyetin Genelkurmay’a egemen olduğu, bunun yıllarca bu ülkedeki birçok zulmün kaynağı olduğu gerçeğini de hatırlatmak şart... JİTEM’i doğuran da bu zihniyettir, 28 Şubat’taki cadı avını yapan da...
‘Hepimiz Ermeniyiz’ tepkisi
Hurşit Tolon, Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından açılan ‘Hepimiz Ermeniyiz’ pankartlarına yönelik çok sert bir çıkış yapmıştı. ‘Evet’ diyor, ‘Hepimiz Ermeniyiz’ söylemini kişisel olarak doğru bulmuyorum. Ancak bunu önce cinayeti lanetle kınadığını belirttikten sonra dile getirdim. Hem ben Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğuna yönelik iddiaları ‘Ne önemi var. Şayet böyle olsa dahi, bu durum yüce Atatürk’ün büyüklüğünü göstermez mi? diye yorumlamış bir insanım,’ diyor.
Dava süreçleri boyunca birçok yalan ya da üzerinde oynanmış veriler üzerinden bir resim çizilmeye çalışıldığını dile getiriyor. Örnek olarak iddianameden bazı yerleri hatırlatıyor. Örneğin bir yerde kendisine ait olmayan bir konuşmanın onunla yapılmış gibi gösterildiğini, halbuki konuşanın Mehmet Sevigen olduğunun açık bir şekilde anlaşıldığını dile getiriyor. Başka tutarsızlıklara da detaylarıyla değiniyor ama burada yeniden iddianamenin detaylarında kaybolmayalım...
1 saatlik söyleşimizin bittiğini haber vermek için görevliler geliyor. Ayağa kalkıyoruz. Elini sıkarken ‘ekranda maddi bir hata yapmıştım, sizden o nedenle özür dilerim’ deyince (bir canlı yayında darbeci zihniyetten bahsederken Balyoz sanıkları içinde yanlışlıkla Tolon’u da saymıştım. Beni dava etmişti. Bu gün karşılıklı oturmamıza da o dava vesile oldu...) gözlerinin buğulandığını görüyorum. ‘Hanımefendi, lütfen, önemi yok’ diyerek konuyu kapatmak istiyor. Paşanın duygulandığını görüyorum. Ayrılıyoruz. Çıkarken görevli benimle görüşmek isteyen birçok ismin olduğunu söylüyor. Kapıda Hurşit Tolon’un kardeşi Bülent Bey’i yeniden görüyorum. Vedalaşıyoruz.
Türkiye’de ilk kez darbelerle, derin devletle, karanlıklarla yüzleşme davası olarak başlayan Ergenekon her demokratın destekleyeceği, bir temizlenme, arınma süreci olarak göreceği bir zemindi. Ancak bu haklı zeminin bir paravan olarak kullanılıp kullanılmadığını ortaya çıkarmak da yine her demokratın görevi olmalı... Ben bu nedenle yollara düştüm. Ve o yolda gerçekleri aramaya devam edeceğim...
Not:
Dünkü yazımda yer yer kendi gözlemlerimi ve düşüncelerimi de aktardım. Bunun üzerine bana Hurşit Paşa avukatı aracılığıyla not gönderdi. Benim “İrtica adı altında muhafazakar kesime tehdit olarak bakan bir zihniyetin sahibi olduğu apaçık” değerlendirmeme karşılık yaşamı boyunca muhafazakâr ve mütedeyyin vatandaşlarımızı eleştiren ya da hedef alan hiçbir beyanı ve davranışının olmadığını hatırlatıyor. Cevap hakkına saygı gereği ben de notunu size aktarıyorum.
Bir de yazıda “Şener efendi” ifadesi vardı. O ifade Tolon’un 1-5 Temmuz 2008 tarihinde sorgusunda sorulan sorular üzerinde konuşulurken kendisine söylenen sözden alıntı imiş.