Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fethullah Gülen’in Wall Street Journal’a verdiği röportajı okuyanlar, söylenenlere ‘bravo’ der. İfade özgürlüğünden dem vuran, demokrasiyi ve reformları destekleyen, bireyi önceleyen bir profil çiziyor Gülen cevaplarında. Ancak... Orada söylenenler ABD’de ya da İsveç’te yaşayan ve Türkiye’yi bilmeyen okura hoş görünse de bir de söylenenle olan arasındaki farka bakmak lazım...
Mesela...
Muhabir soruyor: Hizmet’in öğrencilerini emniyet ve yargıda bir kariyer seçmeye teşvik etmesinin sebebi nedir?
Gülen’in cevabı: Ben yalnızca genel olarak Türk kamuoyuna yönelik kişisel tavsiyelerimden bahsedebilirim. Eğitimin bireyi besleyen en iyi yol olduğuna inandım. Her sosyal problem bireyde başlar ve birey düzeyinde çözülür. Ben herkesi devletin tüm kurumlarında görev almaya teşvik ettim. Böylece toplumun çoğulcu yapısı da kurumlara yansıyacaktır.
Bu cevabı okuyan bir Batılı Gülen Hareketi’nin bireyci bir hareket olduğunu ve asla bir kadrolaşmadan bahsedilemeyeceğini düşünür, değil mi? Peki o zaman bütün kritik konularda Gülen medyasının toptan aynı pozisyonu almasını, almayanı içinde barındırmamasını, mesela 7 Şubat MİT meselesinde tek bir çatlak sesin çıkmamasını, KCK davalarına verdikleri homojen desteği, son dönemde gazetelerindeki tek ses tutumu, Gülen Hareketinin bütün ileri gelenlerinin her önemli başlıkta aynı şeyleri savunmasını neye bağlayacağız? Her birey bu kadar diğeriyle örtüşebilir mi? Bu, ‘birey’ kavramına uygun mudur? Cemaatin bireyi yok ettiğini, cemaat mensuplarının kişisel tavır alamadıklarını, Hizmet’in içinde münferit çıkışların hiçbir şekilde kabul görmediğini Türkiye’yi bilen herkes görüyor.
Peki ya kadrolaşma iddialarını reddetmek? Bugün mesela emniyetin toplumdaki çoğulcu fotoğrafı yansıttığı söylenebilir mi? Gülen Hareketi mensubu olmak belli alanlarda kapı açan bir anahtar değil midir? Emniyette, Cemaatin ağırlığı yok denebilir mi günümüzün Türkiye’sinde? İçeriye biraz kulak kabartan herkes denemeyeceğini bilir. Şayet denemezse ve bugün KOM, Terörle Mücadele ve İstihbarat birimlerinin neredeyse tamamı Hizmet hareketi mensuplarından oluşuyorsa bu, Gülen’in söylediği gibi ‘ben sadece eğitime teşvik ettim, herkesin kendi kararı’ olarak yorumlanabilir mi?

Cemaat dar bir kadro
Yıllardır cemaati takip ederim, bugün geldiğim noktada analizim şudur: Cemaat bir sosyal taban hareketi değil, dar bir kadro hareketidir. Ama öte yandan da cemaatin sivil alanda yaptıklarını takdir eden, sohbetlere gelip giden fakat ‘adanmış ruhlar ordusu’ olan dar kadro hareketinin yaptıklarından haberi olmayan bir kesim vardır. Özellikle emniyet-yargı-medya ayağı olarak örgütlenmiş bu üçlü yapı birbiriyle iletişim halindedir. Bir de bunun bu ayaklara destek veren bir sermaye ayağı vardır. Ben cemaati takip ettiğim 11 yıldan beri sivil toplum ve medya ayağının diyalog ve inanç özgürlüğü çalışmalarını önemsedim. Birçok ülkedeki Türk okullarının yaptığı katkıyı yerinde görerek takdir ettim. Sermaye ayağının da bu çalışmaları desteklediğini düşündüm. Bugün geldiğim noktada Hizmet’in yalnızca dış çemberinin sivil toplum ayağı olduğunu görüyor ve açıkçası bunu geç gördüğüm için de derin bir hayal kırıklığı yaşıyorum... Ancak o dış çember Türkiye’ye önemli katkı sağladı ve sağlamaya devam ediyor. Önümüzdeki dönemde de devam etmeli...

Haberin Devamı

Demokratikleşmenin durması bu mu?

Haberin Devamı

Röportajda dikkatimi çeken diğer bir bölüm Gülen’in demokratikleşme sürecinin durduğunu söylemesi. Halbuki kamuda başörtüsü özgürlüğü de son dönemde mümkün olabildi, YAŞ mağdurlarına haklarının iadesi de. Çözüm süreci de bu süreçte devreye girdi, Kürtçenin seçmeli ders olması da. Daha birkaç ay önce açıklanan demokratikleşme paketinde yaşam tarzına saygının TCK ile güvence altına alınması da var, özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim hakkı da. Kısacası elbette eksikleri var diyebilirsiniz, son dönemde enerji başka yerlere kaydığı için olması gerekenden yavaş gidiyor diyebilirsiniz ama daha önce atılmamış adımlar atılırken demokratikleşme durdu diyemezsiniz...