Üç gündür ortalık toz duman. Büyük bir kaygı ve şaşkınlıkla izliyorum olanları. Ne bahane söylenirse söylensin, Gezi Parkı protestocularına karşı polisin yaptığı apaçık bir devlet terörü. O protestocular arasına sızmış, eylemcileri şiddete yönelten terörist gruplar elbette var. Fakat bu durum neredeyse tüm İstanbul halkını mağdur eden bir devlet terörünü meşru kılmaz, kılamaz. Devlet terörü her koşulda gayrımeşrudur!
Biber gazı yasaklanmalı
Bu olaylar vesilesiyle hükümetin yapacağı ilk şey polisin biber gazı kullanmasını tamamen yasaklamak olmalı. Astım hastaları biber gazına maruz kaldığı an ölüm riski çok yüksek. Benim gibi hamileler bu gazla temas ederse bebeklerini kaybedebilirler. Düşündükçe ürperiyorum: Ya orada olsaydım? Biber gazı herhangi bir toplumsal olayla ilgisi olmayan yurttaşları da mağdur eden bir garabet. Mesela bu süreçte Taksim Metrosu’na bir vesile ile binmiş herkes mahvoldu... Bu kadar riskli ve gayriinsani bir yöntemden derhal vazgeçilmeli!
Korkunç bir kutuplaşma
Birçok eylemcinin de açıkça söylediği gibi bu olay “Gezi olayı” değil. Gezi Parkı meselesi sadece bir vesile. Toplumun belli bir kesimindeki AK Parti nefreti bu süreçte açığa çıktı ve dalga dalga büyüyerek patladı... Olayların özü budur.
Herhangi bir siyasi partiden nefret etmek ve büyük gösteriler düzenlemek bir demokratik haktır elbette ama bu toplumsal kutuplaşma hali beni korkutuyor. Şu an Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın bilimsel teşhislerine göre toplumun %25’i AK Parti’nin varlığını bile rahatsız oluyor ve Başbakan’dan öldüresiye nefret ediyor. Öte yandan %35 ise AK Parti’yi “Hikmetinden sual olunmaz” bir mertebede görüyor ve her yaptığını onaylıyor. Bu iki ekstrem kesim birbirinin fanatik duygularını besliyor ve büyütüyor. Siyasetçilerin sert söylemleri de bu kutuplaşmayı arttırıyor...
AK Parti ajanı sosyal medya solcuları
Siyasete makul bakabilen %40’lık bir kesim mevcut ama onlar da bu süreçte taraf olmaya zorlanıyor. Öte yandan akıl ve mantık sahibi muhaliflerin görmesi gereken bir şey var: Her türden kutuplaşma hali her koşulda AK Parti’ye hizmet ediyor ve bu partinin oyunu artırıyor. Nitekim bu konularda nokta atışlarıyla bildiğimiz bir bilim insanıyla konuştum. O da aynı şeyi söylüyor: “Bu kutuplaşma ülkeyi iki eksene bölüyor. CHP’ye de 3-4 puan kazandırıyor ama esasen AK Parti kazanıyor ve %60’a doğru adım adım ilerliyor.”
Dolayısıyla “Taksim Tahrir olacak” diyen radikal muhalifler AK Parti’ye büyük hizmet ettiklerini bilmeliler. Komplo teorilerine meraklı biri olsaydım sosyal medyada ortalığı karıştıran meşhur solcuların “AK Parti ajanı” olduğunu söylerdim...
Yarınki yolculuk
Böyle kritik bir zamanda yarın sabah Başbakan’la birlikte Fas-Tunus-Cezayir’e gidiyoruz. Gezi ve protestolarla ilgili merak edilen her şeyi orada Başbakan’a soracağız...
Bilime ve gerçeklere düşmanlık
Öyle bir kutuplaşma ortamındayız ki konuştuğum bilim insanı benden ismini yazmamamı rica ediyor. Sadece objektif tespitlerini ifade ettiği için bile insanlara “Hain, alçak, yandaş” diye saldırıldığı bir atmosfer oluştu. 2007 seçimleri öncesini hatırlıyorum. CHP kökenli araştırmacı Tarhan Erdem “AK Parti %47 gibi bir oy alır, bilimsel araştırmalarımız bunu gösteriyor” dediği için “Erdemli tarhana, yalaka, yağdanlık” gibi hakaretlere maruz kalmıştı köşe yazılarında. Sonuç aynen Erdem’in teşhisindeki gibi oldu. Bu gün, bu kutuplaşma ortamında “Hayatta en hakiki mürşit bilimdir” diyenler bilimsel araştırmaların da düşmanı haline geldi. Gerçeklerden kaçıyorlar...
“Çevreyi mahveden çevreciler”
Mesele aslında “ağaçları koruma meselesi” değil. Böyle bir dürtüyle toplanan, hakikaten çevreye duyarlı vatandaşlar elbette var ama burada ortaya çıkan tablo AK Parti’ye yönelik birikmiş hınçtan kaynaklanıyor. Bu hınç duygusunu da anlamaya çalışmak lazım... Aksi takdirde kutuplaşmanın önüne geçilemez.
Fakat çevrecilik gerekçesiyle yapılan haklı protestolarda çiçekler ve kaldırım taşları beraber sökülerek etrafa saldırmak için silah olarak kullanılıyor. Çevreyi korumak için o meydana inenler tabiatın ve çiçeklerin bizzat bu sözde çevreciler tarafından tahrip edildiğine, mahvedildiğine şahit oluyor. Bu da ayrı bir rezalet değil mi?
Okan Bayülgen ve Adnan Keskin
Bir demokratik hak olan protesto gösterilerine karşı uygulanan bu devlet terörü, bu vicdansızlık kınanmalı. Ama aynı zamanda, sokaklarda çatışmalar varken sosyal medyadan ve televizyondan “Polis panzerleri bir genç kızı ezerek öldürdü” diye insanları daha çok şiddete kışkırtan kara propagandaları yayanlar da kınanmalı... Önce Okan Bayülgen sonra da CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin tamamen yalan olan bu ifadeyi yaygınlaştırarak yangının üzerine benzin döktüler. İnsanları kin ve düşmanlığa tahrik ettiler. Böyle bir ortamda teyit etmeden, sorumsuzca bu provokatif yalanları söylemek kime, neden yarar? Bu arkadaşların derdi yangını genişletmek mi?
Taksim’e güzel bir park yapılacak
Şüphesiz Gezi protestolarına çevreci hassasiyetle gelenler var. Taksim’in yayalaşması ve Taksim Gezi Parkı ile meydanın eşitlenmesi projesi halka iyi anlatılamadı. Birçok insan oradaki yeşil alan tamamen yok edilecek zannediyor. Böyle zannetmekte de haklılar. Halbuki proje tamamlanınca Taksim Meydanı düz ayak ulaşılabilen, çok daha kullanışlı, geniş ve ferah bir park olacak. Mevcut ağaçlar da oraya taşınacak. Yeşil oranı azalmayacak, aksine artacak. Nasıl Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi yıkılıp yeniden yapılırken önce olaylar çıktı ama proje bitince en radikal solcu tiyatrocular bile sonuçtan memnun olduysa Gezi’de de öyle olacak.
Bence Topçu Kışlası’nın da bir imitasyonunun yapılması doğru değil. Keşke o proje iptal edilse...
1940’ta Lütfi Kırdar’ın yaptığı yıkım tarih katliamıydı ama şu anki yeniden yapım bir tiyatro dekorundan farksız olur. İhtiyacımız olan yayalaşmış bir Taksim Meydanı ve şu anki inişli çıkışlı uyduruk bir park değil; düz ayak, kullanışlı, gerçek bir park...