Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çözüm süreci büyük bir hızla ve son derece olumlu bir şekilde ilerliyor. Eskiden böyle netameli konularda ilk akla gelen “Genelkurmay ne diyor?” olurdu. Gazeteciler Genelkurmay’ın görüşünü alıp hükümeti dövme yarışına girerlerdi. Çok şükür o askeri vesayet günleri geride kaldı...
Ancak öyle de olsa ben böyle hayati bir dönemde generallerin ne düşündüğünü merak ettim. ‘Kimse sormazsa işin peşine ben düşer, durumu öğrenirim’ dedim ve Genelkurmay’a yakın kaynaklara danışarak ‘içerideki havayı’ kokladım. İzlenimime göre TSK’nın tutumu şöyle: Devlet politikasına tamamen bağlılar. Sivil hükümet ne emrederse yapmakla yükümlü olduklarının altını çiziyorlar. Eski dönemin yanlış alışkanlıklarını tamamen terk etmiş görünüyorlar. Anladığım kadarıyla içeride farklı görüşte olanlar var tabii ama Necdet Özel’e ve sivil iradeye itaat tam. Ancak subayların ve generallerin ortak bir hassasiyeti var:
Sınır dışına çekilme sürecinde ilgili komutanlıklarına yazılı bir emir gönderilmesinin daha doğru olacağına inanıyorlar. Başbakan’ın talimatıyla Genelkurmay resmi yazılı bir emri ilgili komutanlıklara gönderirse rahatlama sağlanacağına inanıyorlar. Aksi takdirde sınırdan geçen PKK’lılara dokunmayan komutanlar da ileride yargılanabilir, suçlanabilir diye endişe ediyorlar.

Haberin Devamı

En tartışmalı akil Karakaya: Pişmanım!

Akil İnsanlar perşembe günü Başbakan ve Ak Parti’nin önde gelen isimleri ile ilk toplantılarını yaptılar ve işe koyuldular. Birçok çevreyi kapsayan, birbirinden değerli isimlerin bulunduğu, sürece çok olumlu katkı yapacağını düşündüğüm bir heyet Akiller. Ancak heyette öyle bir isim var ki... Günlerdir tartışılıyor. Bu isim Akit Gazetesi Yayın Yönetmeni Hasan Karakaya. Akit, zaman zaman agresif, barış dilinden uzak ve hedef gösterici yayınları ile öne çıkan bir mecra. Üstelik Karakaya’nın böyle bir heyetin kurulması ile ilgili çok ağır bir yazısı da var. Doğal olarak onun varlığına itiraz çok. Ben de aklamak değil, dinlemek için Hasan Bey’e mikrofon uzattım.
- ‘Akil Adam diye pazarlanmak istenen sakil adamlar’ başlıklı yazıyı yazdıktan sonra ‘o sakil adamlar’ın içine siz de girdiniz. Pişman mısınız bu yazıdan dolayı?
Karakaya: O yazıyı yazma gerekçemi size söyleyeyim: Galiba NTV’deydi, baktım liste liste isim veriyorlar. Halbuki ortada fol yok, yumurta yok. Bu sayılan isimlerin bazılarına itirazım vardı ama beni esas rahatsız eden genel olarak isim pazarlanmasıydı. Keşke kimsenin adını o yazıda zikretmeseymişim. Pişmanım. Ama amacım isim listelerinin yapılmasını eleştirmekti.
- Sadece o yazı değil, Akit Gazetesi son dönemde birçok yanlış yayın yaptı, insanları hedef gösterdi. Ben de nasibimi aldım ama neyse... Bu hedeflerden biri de Akil İnsanlar arasına giren Hilal Kaplan. Aslı astarı olmayan ve son derece çirkin bir kampanya yapıldı onunla ilgili. Hilal’e yapılanların yanlış olduğunu kabul ediyor musunuz? Orada karşılaşınca ne oldu?
Karakaya: Hilal ister istemez biraz soğuktu. Onunla ilgili yayından basılmadan önce haberim olsa kaldırırdım ama sonradan gördüm ve iş kontrol edilmez bir noktaya geldi. Maalesef bazı yayınlar namludan çıkan kurşun gibi oluyorlar Sonuçta Hilal bana küsse de benim ona karşı kanaatim değişmez, zaten sonra kendi köşemden destek de yazdım.
- ‘Sakil Adamlar’ dediğiniz isimler de sizinle aynı toplantıdaydı. Bir de Ali Bayramoğlu’na karşı yapılan andıçlama var tabii. O da toplantıdaydı. Say say bitmiyor Akit’in bu yanlış yayınları maalesef. Karşılaşma biraz tuhaf olmadı mı?
Karakaya: Birçoğu ile karşı karşıya gelmedik. Ama Oral Çalışlar’ı eskiden beri tanırım mesela. Onun soğuk davranacağını sanmam. Sonuçta çok olumlu bir toplantı yaptık ve işe koyulduk. Allah yolumuzu açık etsin...
Hasan Karakaya’nın tartışmalı konulara yanıtları böyle. Ben Akit’in yayınlarını eleştirmiş ve bundan nasibini almış olsam da Karakaya’nın orada olmasının mantığını anlıyorum: Gazetenin agresif yayınlarını olumluya çevirmek, sürece desteği güçlendirmek.

Haberin Devamı

O yazıdaki zihniyet sakattı

Haberin Devamı

Bir liberal demokraside Başbakan’ı ve hükümeti en ağır sözlerle eleştirmek meşru ama bir askeri darbeyi desteklemek gayrimeşru bir tavır ve ahlaken suçtur. Bu gayrimeşru tavrı alanlar muhakkak hesap vermelidir.
Böyle söyledim ve örnek de verdim diye benim geçmişte Başbakan’ı çok ağır cümlelerle eleştirdiğim bir yazımı gündeme getirip duruyorlar. Bunu kimlerin yaptığını da biliyorum: 27 Nisan bildirisi ve 14 Mart kapatma davası sürecinde Tayyip Erdoğan’ı yok etmek isteyen darbecileri alkışlayan tavırlarını hatırlattığım için akılları sıra benden intikam almak isteyenler. Bunların anlayışı ya askere ya hükümete yağdanlık anlayışı olduğu için darbecilikle sert eleştiri arasındaki farkı bilmiyorlar ya da bilmezlikten geliyorlar.
Gazeteciliğe başladığım 2002 Ocak ayından beri darbeci ve faşist zihniyete hep karşı oldum. Beni kendinizle karıştırmayın... Daha önce yazdığım gibi eksik bulduğum yanlarına rağmen hep AK Parti’ye oy verdim ve her zaman ulusalcı faşizme karşı oldum. Darbecilerin hedefe koyduğu dindarların, Kürtlerin, Alevilerin, Hıristiyanların, Yahudilerin haklarını daima savundum. Muhabirken de kendimi hep liberal aydınlara yakın hissettim, daha çok onlarla röportaj yaptım. Darbeciler tarafından yok edilmek istenen AK Parti ve Gülen Hareketi çevrelerine destek verdim, sık sık mikrofon uzattım.
Fakat inandığım yerde de eleştirilerimi yaptım, yer yer sert cümleler kurdum. İki sezon boyunca hükümete yakın Kanal 24’te program yaparken de hükümeti sert eleştiren taraf hep ben oldum. Bu tavrımı bugün de sürdürüyorum. Her koşulda hükümeti övmek kadar hükümete zararlı bir tavır görmüyorum...
Ancak şunu da tespit etmem şart: Bahsedilen yazım bu kategoride değil. Bugün baktığımda o yazımda Başbakan’ın üslubuna ağır yüklenen zihniyetimi çok sakat buluyorum. Yaşadığı ülkeyi ve siyaseti yanlış okuyan, hayatı yanlış analiz eden ve yanlış şartlanmışlıklara sahip kötü bir yazı o. Karşınızda sert ve katı bir duvar varsa elbette o duvarı aynı sertlikte bir tavırla yıkabilirsiniz. Yeri geldi mi nazik, yeri geldi mi de buldozer gibi bir üsluba sahip olmak gerekliydi Türkiye’yi yöneten lider olmak için... Ezik ve pısırık bir üslupla Türkiye’de statüko duvarları kesinlikle yıkılamazdı...