Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen haftaya çok önemli Avrupa temasları sığdırdı Başbakan Ahmet Davutoğlu. Paris ve Berlin ziyaretleri ayrı bir öneme sahipti. Charlie Hebdo saldırısından sonra o fotoğrafta olmak Müslümanları böyle çirkin bir provokasyon üzerinden marjinalize etmek isteyen çevrelere en net cevaptı. Bu ziyaretlerin ardından perşembe sabahı da Brüksel’e doğru yola çıktı Davutoğlu. Ve Başbakan olarak ilk kez AB’nin başkentine gelerek bir güne AB’nin liderleri ile kritik görüşmelerin yanı sıra Avrupalı ve Türk gazetecilere hitap ettiği bir konferans ile oradaki Türkler için çok kalabalık ve hareketli bir miting de sığdırdı. Dönüş yolculuğunda uçakta iki saate yaklaşan bir sohbet yaptık Başbakan’la. O sohbetten çıkan notlar şöyle:

Haberin Devamı

Brüksel temaslarınız nasıl geçti?

Avrupa Konseyi Başkanı Polonyalı Donald Tusk’a “Bizi Viyana’da siz Polonyalılar durdurdunuz, bu sefer Brüksel kapısını siz açacaksınız” dedim.
AB-Türkiye ilişkileri Kıbrıs, Suriye, Ukrayna konuları görüşüldü. Dış politikadan sorumlu Federica Mogherini ile de aynı şekilde kapsamlı bir görüşme yaptık.

‘İçine kapanıyor’

Bugün Avrupa’da Türkiye’ye yakın bir ekip işbaşında fakat Brüksel’e sinmiş genel bir hava var. Artık karşımızda içine dönen sadece kendi sorunlarıyla ilgili, dünyaya liderlik yapmaktan uzak bir Avrupa var. Avrupa kıtasında İçe kapanmayı teşvik eden siyasi ve ekonomik gelişmeler yaşanıyor. Hükümetler çok sık değişiyor. Biz 2006’da üye olsaydık ve euro ile birlikte küresel krize girseydik. Kolay bir süreç olmayabilirdi. Tek tek her Avrupa ülkesi Türkiye ile iyi ilişki kurmak istiyor. Türkiye’nin stratejik gücünü yanına almak istiyorlar ama bir bütün olarak AB’ye girme süreci gündeme geldiğinde frene basıyorlar.

Görüşmelerdeki genel hava nasıldı? Herhangi bir olumsuzluk oldu mu?

Paralelciler, Türkiye Başbakanı Avrupa Birliği ile görüşmeye gittiğinde sorguya çekildiğini zannediyorlar. Bilakis, ben Türkiye Başbakanı olarak onların üzerine gidiyorum ve Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda ne kadar temelsiz olduklarını söylüyorum. Avrupa Parlamentosu’nun basın özgürlüğüyle ilgili raporunu elime aldım ve tek tek sordum. Bana içeride tutuklu hüküm giymiş gazetecilerin isimlerini verin dedim. Bir isim söyleyemediler.
İtalyan Federica Mogherini’ye Tahşiye operasyonu yapıldığı sırada alelacele yaptıkları açıklamayı sordum. “Pazar günü kutsal gün, tatil, siz böyle bir açıklama nasıl yaptınız? Neden bize hiç bir şey sormadınız” dedim. Bana “Sizi aradım ama ulaşamadım” gibi bir savunma yaptı. Paralelcilerin zannettikleri bir ortam yok. Basın özgürlüğü ile ilgili bir şey söyleyen olursa hemen isim istiyoruz. Kimi engellemiştik, kimi hapse atmışız, isim verin diyoruz, veremiyorlar. 7 tutuklu gazeteci var. Tek tek bu tutukluları anlattım. Hepsi şiddet içerikli suçlar. Bana bir gazeteci ismi verin dedim. Görüşme sonrası ortak açıklama sırasında ifade özgürlüğü konusunda açıklama yapmaktan vazgeçtiler. İkna oldular. Bakın diplomatlarımız esir düştüğü zaman onların can güvenliğini sağlamak acısından yayın yapılmasın dedik. The New York Times ve Washington Post onlarca haber yaptı bu süreçte. Peki soruyorum, Amerikalılar DEAŞ’ın elinde tutsakken Amerikan medyası aynı gazetelerde kaç tane haber yaptı? Onların can güvenliğinin korunması kendilerine söylendi ve haber yapmadılar. Ama Türkiye’ye gelince bunu önemsemiyorlar. Bakın Fransa’da terör saldırılarının olduğu hafta 64 kişi sosyal medyada Twitter ve Facebook’ta yazdıklarından dolayı tutuklandı, sorgulandı, gözaltına alındı. Kimse Fransa’ya basın ve ifade özgürlüğünü kısıtladın demiyor. Bizde ise “Silahlı kalkışma başladı herkes silahını alsın çıksın” diye tweet atılıyor. Bu tür şiddet çağrısına karşı bir adım atınca herkes bizi konuşuyor.

Haberin Devamı

Bu profesyonel bir algı operasyonu. Peki neden oluyor?

Dünyada uluslararası medya ‘network’ü var. Her şeyi yapıyoruz ama bu network bir karar vermiş. Türkiye’nin başarı hikâyesi bitirilecek. Ve Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan şeytanlaştırılacak. 2010’dan yani Davos’taki “one minute”ten sonra düğmeye basılmış gibi Türkiye aleyhine harekete geçildi. Türkiye’de davalara ve iddialara bakın hepsi bu tarihten sonra başlıyor.
Mursi’ye ve Mısır’daki demokrasiye verdiğimiz destekten sonra Türkiye aleyhtarı bu cephe daha da genişledi. Türkiye demokrasiyi savunmanın bedelini ödüyor. Arap Baharı demokratikleşme yönünde olsaydı Türkiye bütün bu ülkelerin hamisi olurdu. Bu çok korkuttu o medya ‘network’ünü kontrol edenler ve bölgedeki bazı güç odaklarını.

Haberin Devamı

Aslında fiilen bir seçim mitingi havasında çok canlı bir toplantı yaptınız. Almanya’daki de öyleydi. Seçim süreci başladı. Aday belirleme kriterleriniz nasıl olacak? Nasıl bir kampanya yürüteceksiniz?

Biz başladık aslında. Şimdiye kadar 40 ili dolaştım. Şimdi takvim işleyecek. Birinci öne çıkaracağım kriter süreklilik, yenilenme dengesinin korunması. İki; meritokrasi diyebileceğimiz yani belli alanlarda ehliyetine, liyakatine güvendiğiniz insanlar ile kitle tabanı güçlü siyasiler arasında bir ahenk olması gerekir. Kadın erkek dengesi, bunu daha fazla gözeteceğiz. Kadınların siyasete girmesinde, yaptığım konuşmada ilk fırsatta yüzde 25’e çıkarmamız lazım dedim, mümkün olduğu kadar. Dört, genç ya da nesiller arası dengenin iyi korunması lazım. Buradan bir harman çıkaracağız.

Davos’ta yeni bir mesajınız olacak mı?

Normal şartlarda ben Davos’a gitmeyebilirdim. Yani Cumhurbaşkanımız Başbakan olduğu dönemde aldığı tutumdan farklı bir tutum içinde olduğum gibi bir kanaat zinhar olmamalıdır. Her sene Davos’ta gelenekselleşmiş bir şekilde, dönem başkanının konuşma yaptığı bir dönem var ve o aynı zamanda o ülkenin dünya ekonomisine nasıl baktığına da bir işaret. Bu şekilde bu unvanla davet edildiğimiz için prensipte katılabilirim dedim. Davos’ta bir de Arap dünyasının entelektüelleriyle ayrı bir oturum yapacağız.

19 Ocak yaklaşıyor, Hrant Dink’in ölüm yıl dönümü. Bu konuda tartışmalar var. Bu konuya biraz daha yakından bakmamız mümkün mü, toplumda bir hassasiyet var...

Hrant Dink ile ilgili benim ne kadar samimi kanaatlerim olduğunu biliyorsunuz. Hrant Dink katledildiğinde, o gün akşam ben İstanbul’daydım. Abdullah Bey dışişleri bakanıydı. Abdullah Bey’i aradım, daha sonra başbakanımızı aradım, Tayyip Bey’i. Dedim ki biz bu çok önemli bir süreç, cenazeyi hem kamuya açık yapalım hem de yurtdışından diasporayı biz davet edelim. Her büyükelçiliğe talimat gönderelim ve önemli Ermenileri Türkiye’ye davet edelim ve yaptık. Çok da büyük etki yaptık. 19 Ocak’la ilgili başka tasarruflarımız da olabilir, olur. Yani Hrant Dink bağlamında söylüyorum.

Çözüm süreci nasıl gidiyor?

2 ay öncesine göre çok daha iyi gidiyor. Ama iyi gidiyor derken ben, eskiye göre hep daha dikkatli, daha temkinli ifadeler kullanıyorum. Çünkü provokasyonlara çok açık bir dönemdeyiz. Fakat güzel olan taraf şu; 6-7 Ekim olayları en negatif şeyden pozitif çıkar, bir halkta kendi kaderine sahip olma bilincini artırdı..
Şimdi çok dikkatli davranıyoruz ama bir taraftan şunu da söylüyoruz; bu çözüm süreci tek başına HDP ile yürüyen tek taraflı değil, bütün tarafları ilgilendiren bir süreç, bir mayınlı alanda adım adım ilerliyoruz. Türkiye’nin etrafı ateş çemberi. Allah aşkına kim hissediyor Türkiye’nin yanı başında iki iç savaş yaşandığını? Suriye ve Irak. Ve Ukrayna. Hissediyor musunuz? Yani bu aslında nazar değmesin, Allah muhafaza etsin ama bir taraftan da müthiş bir verimlilik var. Yani emniyet güçlerinin, istihbarat. Bir olay olduğunda istihbarat zaafı deniyor ama acaba kaç olay engelleniyor ve siz duymuyor musunuz?

‘Avrupa Birliği cesaretli davranmıyor’

Brüksel’deki temaslarının ardından Türkiye’ye dönen Başbakan Ahmet Davutoğlu, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Davutoğlu Avrupa Birliği’nin Türkiye’yle ilgili karar alma noktasında cesur davranamadığını söyledi.

‘Diplomatik notayla iade edeceğiz’

Türkiye aleyhine yayımlanan bir AP kararı var. Ne yapacaksınız?

Karar geldiği zaman diplomatik notayla iade edilecek. Geldiği gibi geri göndereceğiz. AP’de her parlamentere bilgi notu gönderdik. Yaptıkları iş tamamen tek yanlı bir çalışma. O raporu o kararı aynen bir notayla iade edeceğiz.
Peygamber’e hareket eden bir şeyi Türkiye’de yayımlatmayız. Bu konuda bir kompleksimiz yok. Papa’nın söylediğini duydunuz, “Anneme hakaret eden olursa gereğini yaparım” diyor.
Hz. Ayşe Müslümanların annesidir. Hz. Peygamber’in annesine hakaret kabul edilemez.

‘İtalya’dan acilen izahat istedik’

İtalya Başbakanı bir ay önce bizi ziyaret etti. Kendisiyle Paris’te karşılaşmadık. Yaptığı açıklamayı asla kabul edemeyiz. İtalya diplomatik olarak Hem Roma’da hem Ankara’da resmi protesto edildi. Eğer İtalya Başbakanı çıkıp izahat yapmazsa çok sert şekilde mukabelede bulunacağız. Kendisi bize en kısa zamanda tekrar bir araya gelelim dedi. Biraz daha bekleriz, İtalya’dan düzeltme gelmezse uluslararası alanda açıklama yapacağız.