Edirne Valisi Dursun Şahin İsrail’in Mescid-i Aksa’ya düzenlediği saldırıya kızıp şehirde restore edilen sinagoğu müzeye çevirme kararı almış. Bu kararı alırken de şunları söylemiş: “Mescid-i Aksa’nın içinde savaş rüzgârları estiren o eşkıya kılıklı insanlar Müslümanları katlederken biz de onların sinagoglarını yapıyoruz. İçimde büyük bir kinle söylüyorum bunu...” Sözlerini gerisini alıntılamayı hem içim kaldırmıyor hem de gereksiz buluyorum. Türkiye değişiyor derken maalesef hâlâ köhnemiş zihniyetler orada burada karşımıza çıkıyor.
Neresinden tutsak ki bu anlayışın? Ey vali, Mescid-İ Aksa’ya saldıranları bu ülkenin Yahudi vatandaşlarıyla nasıl bir tutarsın? Sen öyle yaparsan yarın öbür gün Avrupalı ya da Amerikalı da seni kafa kesen IŞİD’cilerle aynı kefeye koyunca onun haksız olduğunu nasıl iddia edebilirsin? İbadet etme hakkı temel insan hakkıdır, nasıl kafana göre bunu yasaklayabilirsin? İnsanları ibadet yerlerinden nasıl mahrum edebilirsin? İsrail’in bir terör devleti olduğunu defalarca yazmış bir gazeteci olarak soruyorum: Terörist bir anlayışın kabul edilemez uygulamasını nasıl bir dinin bütün mensuplarına aitmiş gibi gösterebilirsin?
Türkiye’de devlet anlayışı olumlu anlamda bir değişimden geçiyor. Tek tipçi, kafatasçı ve toptancı anlayış tasfiye oluyor. Böyle bir değişimde Edirne Valisi’nin yeri olamaz. İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya sesleniyorum: Bu vali derhal görevden alınmalı.
Gandi’nin izinde Kürdistan partisi
Nereden nereye... ‘Kürdistan’ kelimesinin telaffuzu dahi bölücülük sayılırken bu gün Türkiye’de açıkça ayrılıkçılığı hedefleyen ve isminde Kürdistan olan bir parti kurulabiliyor. Hem PKK’nın hem de ordunun vesayetinden kurtulan Kürt siyaseti çeşitleniyor. Kendileri aktörleşemedikleri için çözüm sürecinin ilerlemediğini savunanlar, yıllarca tam da bu olanların olması gerektiğini dile getirmiyorlar mıydı? Acaba sürece her türlü iftirayı attıkları için utanıyorlar mı? Hiç sanmam...
Partiya Azadiya Kürdistane ya da Türkçe ismiyle Kürdistan Özgürlük Partisi geçtiğimiz ay İçişleri Bakanlığı’na kuruluş için resmen başvurdu. Bugün de (cumartesi) Taksim’de partinin basın resepsiyonu yapılacak.
Öncelikle kendi görüşümü söyleyeyim: Ben şiddet içermeyen her türlü görüşün partileşebileceğine inanıyorum. Dolayısıyla Kürtlerin devletleşmesini amaçlayan bir partinin şiddeti reddederek partileşmesini Türkiye’de demokrasinin bir kazanımı olarak görüyorum. Bu, ayrılıkçılığı savunmak değildir. Bağımsız Kürdistan isteyenlerin isteklerini dile getirme hakkını savunmaktır. Her konuda bu ayrım sağlıklı bir şekilde yapılabilse Türkiye birçok sorununu çözer...
Ayrıca hatırlatayım: Geçtiğimiz yaz Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi kuruldu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca da onaylandı. Dolayısıyla, bu başarılı olmuş ilk girişim değil.
Gelelim parti cephesinden görünene: Partiya Azadiya Kürdistane’nin (PAK) Genel Başkan Yardımcısı Ali Fikri Işık ile konuştum. Partinin İçişleri Bakanlığı’ndan onay alamadığı yönündeki iddiaları sordum. Şunları söyledi: “Siyasi Partiler Kanunu’na göre evraklarımızı hazırlayıp İçişleri Bakanlığı’na ulaştırdık. Bakanlığın bu belgeleri teslim aldığına dair bir belge vermesi gerekiyor. Henüz o belgeyi vermediler. Ancak yine bu yıl kurulan Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’ne de o belgeyi 3 ay sonra vermişlerdi.”
Işık’a partilerinin hedeflerini de sordum. Dedi ki: “Özerklikten federasyon veya konfederasyona kadar her türlü çözümden yanayız. Önemli ve öncelikli olan nasıl bir Kürdistan’da yaşayacağımız değil, Kürdistan’ı kurmak için nasıl bir birlik olacağımızdır. Şiddete kesinlikle karşıyız. Biz Gandist bir partiyiz. Sivil ve itaatsiziz. Kürtlerin öfkesine değil, coşkusuna talibiz.”
Önce yazın kurulan Kürdistan Demokrat Partisi, şimdi de Kürdistan Özgürlük Partisi... Silahlar susunca siyaset kanalları açılıyor. Demek ki çözüm süreci işliyor ve Türkiye değişiyor.