Siyasetle ilgilenen herkes birbirine şu sıra aynı soruları soruyor: CHP’de neler oluyor? Mustafa Sarıgül partiye dönüyor mu? İstanbul’dan aday oluyor mu? Kemal Kılıçdaroğlu Sarıgül’ün dönüşüne nasıl bakıyor? Şayet onaylıyorsa Gürsel Tekin neden Sarıgül’e meydan okurcasına adaylığını açıkladı?
* * *
Konunun muhataplarından, parti içindeki farklı akımları temsil eden önemli isimlere kadar birçok kişiyle konuştum. Önce görünenler:
- Haftalardır Sarıgül’ün CHP’ye dönüp İstanbul’dan aday olacağı iddiası kamuoyunu hareketlendirdi. Bu noktadan geri dönüş partiye zarar verebilir. Sarıgül taraftarları ‘kimin aday olacağı kamuoyuna sorulsun’ diyorlar.
- Sarıgül’ün dönüşü bayram sonrası deniyor.
- Kılıçdaroğlu ve Sarıgül arasında doğrudan diyalog olmalı. Şimdiye dek 1-2 dakikalık havaalanı görüşmesini saymazsak hiç görüşmediler. Diyalog herkesin yakından tanıdığı bir isim üzerinden sağlanıyor.
- Gürsel Tekin aday adaylığını açıklarken açıkça Sarıgül’ü hedef aldı. Bu açıklamadan Kemal Bey’in elbette haberi vardı.
- Tekin ‘Sarıgül’e meydan okumam söz konusu değil. Farklı sesler partiyi güçlendirir. Kapımız herkese açık’ diyor.
Kilit yemek
Şimdi de arka planda konuşulanlar ve benim analizim:
Kılıçdaroğlu ve Sarıgül’ü kasım başında bir araya getirme planı var. Bir yemek yiyecekler. Bu yemek basına sızdırılacak. İş büyütülecek. Sarıgül’ün dönüşünü Kemal Bey açıklayacak. ‘Sarıgül dilekçeyi ne zaman verecek?’ derseniz... Valla çoktan vermiş, o dilekçe çoktan Kemal Bey’in cebine girmiş olabilir...
Gelelim Gürsel Tekin cephesine... Tekin aday adaylığını açıkladı ama bence İstanbul belediye başkanlığını hedeflemiyor. Sarıgül’e bir kart açıyor, ‘gel beraber seçime gidelim’ diyor. Tekin’in Aydın Ayaydın, Oğuz Kaan Salıcı ve Adnan Keskin gibi isimlerle yıldızının barışmadığı sır değil. Onları tasfiye edip, Sarıgül ile güç birliği istiyor. Tabii bu arada bir de Deniz Baykal faktörü var. Deniz Bey’in Sarıgül’ün adaylığını katiyen kabul etmediği, ‘Ben burada oldukça katiyen olmaz’ dediği söyleniyor. Kısacası CHP’de sular yine durulacağa benzemiyor...
Balyoz kararının işaret ettikleri
Yargıtay’ın Balyoz Davası ile ilgili kararı Türkiye’de önemli bir eşiğin aşıldığını gösteriyor. Bu kararın eleştirilecek yönleri var elbet ama aynı zamanda inkar edilmez bir değişime de işaret ediyor karar.
* * *
Yeni Şafak’ta Ali Bayramoğlu her kelimesinin altına imzamı atacağım bir değerlendirme yaptı. Yeni söze gerek yok, aynen alıntılıyorum: ‘Balyoz davası esas itibarıyle 28 Şubat’ın devamı olmak isteyen bir askeri kalkışmanın kuyruğundan yakalanması, faillerin gereken cezayı almasını ifade eder. Kimi sanıklar hakkında hata yapılmış ve haksız hüküm verilmiş olma ihtimali vardır. Ancak pek çok elebaşı hakkında verilen kararın yerinde olduğuna şüphe yoktur. Balyoz semineri, dijital veriler olmaksızın da kendi başına bir darbe hazırlığı semineridir.’
* * *
Bayramoğlu, bu kararları darbeci bir neslin tasfiyesi olarak tanımlıyor. Ben bu kadar iyimser değilim. Ancak söz konusu darbe hazırlığının mimarları, inkar politikasını bırakıp, yaptıklarını kabul edince ve özür dileyince bu neslin tasfiyesi tamamlanacaktır. Bir affın gündeme gelmesi de böyle olur, olmalıdır...
Ethem Sancak’ı 4 hafta önce yazdım
Ethem Sancak bir süre önce AKŞAM’ı satın aldı. Bu alışveriş gerçekleşmeden, 15 Eylül’de burada şöyle yazmıştım: ‘Ethem Sancak Türkiye’nin son dönemdeki atılımlarını ve demokratikleşme adımlarını destekleyen, iş dünyasının önemli aktörlerinden biri... Önümüzdeki dönem önemini daha da artıracak. Politika-ekonomi sahnesinde daha da büyüyecek. Şu kadarını söyleyeyim: Sancak bizi yakın bir zamanda hem politik, hem ekonomik hem de medyatik anlamda şaşırtacak.’
3 ay
Hep duyardım ama efsane gibi gelirdi. Meğer doğruymuş. 3 ay bebekler için çok önemli bir eşikmiş. Bizim pıtırcıklar geçen pazartesi tam üç aylık oldular. Ve... Aman Allahım! O sabahtan itibaren bilinçsizce mırıldanan iki küçük kelebek gitti, yerine bayağı etrafı anlayan, bilgiç bilgiç bakan iki balıkçık geldi. Hele bir de onlarla konuşunca! Önce hafifçe tebessüm ediyorlar, sonra nazlı nazlı gözlerini kaçırıyorlar ve en sonunda da kahkahayı basıyorlar.
* * *
İnsanın aklını başından alan bir deneyim bu! Sabahları yayına girip öğleden sonra evin yolunu tutana kadar içim içime sığmıyor. O gülen gözler aklımdan çıkmıyor. Ah neler anlatıyorum onlara, neler... Günün özetinden başlıyor, içimde ne varsa teker teker, güzel güzel aktarıyorum minişlere. Ben konuşurken dünyanın bütün entrikaları, hayatın karmaşası, insanın labirent doğası geride kalıyor sanki. Sadece o saf, o arka plansız dört çift gözden ibaret oluyor alem. O gözlere girip gidiyorsun, uçsuz bucaksız, ılık bir havuza dalıp kendini dalgalara bırakıyorsun...