Zaman zaman birçok meslektaşıma olduğu gibi bana da cezaevinden mektup gelir. Ancak... Ocak ayından bu yana bunu çok aşan tuhaf bir durum var. Mektuplar yağıyor adeta. Hepsini teker teker okuyorum. Çok ilginç: Neredeyse hepsinin konusu aynı!
İddia şu: 17 ve 25 Aralık süreçlerinin hemen akabinde birçok cezaevinde cezaevi müdürleri ve gardiyanlar PKK’lı tutuklu ve hükümlüleri adeta provoke ediyorlar. Sözlü ve fiziksel taciz, çıplak arama, Kürtçe mektuplara izin vermeme, aileden gelen hiçbir şeyi iletmeme...
Birçok cezaevinden gelen sayısız mektup var elimde. Anlattıklarına göre durum çok vahim. Kimseyi sıkıntıya sokmamak için hangi cezaevlerinden ve kimlerden mektup aldığımı burada yazmıyorum. Ancak bana ulaşanların söyledikleri ortak şey şu: ‘Son dönemde birçok cezaevinde yapılan yönetim değişiklikleriyle cezaevi yönetimlerinin birçoğuna ‘paralel yapı’ mensubu kişiler atandı. 17 Aralık’la birlikte bir anda bize karşı tutumları değişti. Bizleri provoke etmek için her şeyi yapıyorlar. Adeta cezaevlerinde isyan çıkarmak istiyorlar. Böylece çözüm sürecini sıkıntıya sokmayı hedefliyorlar.’
Yazılanlara göre, cezaevi görevlilerinin PKK’lı mahkumlara karşı provokasyonları hem 30 Mart seçimleri öncesinde hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesinde gözle görülür şekilde artmış. Örneğin cezaları bitenler iyi hal yok denerek içeride tutuluyor, sosyal faaliyetlerden men ediliyor ve sürekli sözlü tacize maruz bırakılıyorlarmış.
Kısacası, şunu anlatıyorlar: devletin içindeki paralel yapı cezaevlerini de kontrol altında tutuyor, hükümeti zor durumda bırakmak, çözüm sürecine zarar vermek ve kaos yaratmak için cezaevlerinde bir isyan başlatılmasına çalışıyor.
Bu tüyler ürpertici bir iddia. Cezaevlerinde yapılan birtakım eylemler de göz önüne alınınca insan sormadan edemiyor: Bu eylemler yukarıda anlatılanların bir sonucu mu? 7 Şubat’ta Oslo görüşmeleri yüzünden siyasi iradeyi mahkum etmek isteyen, KCK davalarını dev bir cadı kazanına döndüren güç bir süredir de cezaevlerini mi ateşe atmaya yeltendi?
Bu sorular yanıt bekliyor.
Emir Kaya ve çok vahim iddialar
Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz temmuz ayında Anayasa Mahkemesi’nin bir raportörü mahkeme ve başkanı Haşim Kılıç’la ilgili ‘mahkemede paralel yapıyı kolladığı’ yönünde iddialarda bulunmuş ve bunun üzerine görevine son verilmişti. O raportör Emir Kaya’ydı. Kaya ile geçtiğimiz çarşamba günü canlı yayında karşı karşıya geldim. Çok çarpıcı iddiaları var. Aynen aktarıyorum...
Diyor ki Kaya: Anayasa Mahkemesi’nin 17 üyesinin 3’ü paralel yapının parçası. 4’ü bu yapının güdümünde. 3-4’ü ise güçlüden yana tavır değiştirir pozisyonda. Geriye kalanlar zaten Sezer döneminden. Mesela Osman Paksüt ya da Zehra Ayla Pektaş. Bu isimlerle görüşlerim çok farklı da olsa bir yere bağlı değiller ve kendi içlerinde tutarlılar. Ancak ben pasif olduklarını, ses çıkarmadıklarını, göz yumduklarını gördüm. Halbuki üzerlerinde büyük bir sorumluluk var. Özellikle Zühtü Aslan gibi isimlerden beklentim tepki koymaları...’
Peki, neye tepki koyacaklar?
Onu da cevapladı Kaya. Dedi ki: ‘Mahkemede her şeyi bu yapı yönetiyor. 70 raportörün 40’ı, 4 baş raportörün tamamı bunlardan. Mesela genel sekreter. En derin isim. Haşim Bey’i tamamen onlar yönlendiriyor. Biliyor musunuz, mülakatları onlar yapıyor mesela. Haşim Bey de onlardan gelen görüşü onaylıyor. Bütün yurtdışı stajlarına onlar gidiyor, önemli dosyaları otak kararla isteyince bekletiyor, isteyince hemen hazır ediyorlar. Gelen dosyalar ‘onlar için önemli olanlar ve olmayanlar’ olarak ayrılıyor. Önemli olanlara kendi elemanları bakıyor. Son dönemde bireysel başvuru meselesinde mesela tamamen kendi iç mekanizmalarına göre davranıyorlar. Örneğin Aziz Yıldırım gibi isimler gelince hemen bir köşeye ayırıyorlar.
Ama sizi de bu dönemde onlar almış mahkeme bünyesine, deyince Kaya: ‘Evet, ben Trabzon’da onların dershanesinde okudum. ÖSS’de derece yapıp araba kazandım, daha sonra yurtdışına gittim. Ardından bir makale yazdım, hukuk sosyolojisi üzerine çalışıyorum, yazdığım makale Haşim Bey’in dikkatini çekmiş.’
Benim yorumum: Dershane yüzünden Kaya’yı da bu yapının bir parçası sanmış olmalılar.
Sonuç: Kaya isimler de vererek konuşuyor. Ben burada tabii dava konusu olmasın diye yazamıyorum ama kaynak belli. Madem her şeyi bu kadar emin ve somut söylüyor, hangi davaların nasıl ve neden bekletildiğine kadar anlatıyor, bunlar neden araştırılmıyor?
Turizm duayenine veda
Turizme, Türkiye’nin yurtdışında tanıtımına adanmış 82 yıllık bir ömür... Orhan Pirinççioğlu hayatı boyunca ülkesini çok seven ve onu her yerde anlatmak için çırpınan Türk turizminin önemli bir ismiydi. Eski İstanbul Turizm Müdürü, şimdinin Dünya Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (ATURJET) Yönetim Kurulu üyesi Pirinççioğlu’nu geçtiğimiz perşembe gebediyete uğurladık. Ben de yıllardır ülkesini tanıtmak için uluslararası toplantılarda çırpınan bu renkli ve zarif Galatasaraylı beyefendiye elveda demek istedim...