Gök gürültüleri altında bir İstanbul var bu gün. Şimşekler ardı ardına çakıyor. Bombalar yağıyor sanki yukarıdan. Geçtiğimiz gecenin ağırlığını, bizler mışıl mışıl mışıl uyurken Gazze’de tepeden atılan ölüm fişeklerini, sokaklarda gezen tankları anlatıyor sanki hava. Utanıyor insan. İnsan olmaktan utanıyor. Hiçbir şey yapamamaktan utanıyor. Riyakârlıktan, adi sessizlikten utanıyor. Medeniyet diye işaret edilen Batı’nın iğrenç sahtekârlığından utanıyor. Sanki iki taraf varmış, eşit şartlar altında bir savaş varmış gibi sunulan vahşet tiyatrosundan utanıyor.
Gazze’de yaşanan soykırımı Hamas ve İsrail arasında bir savaşmış gibi gösteren her yaklaşım, oradaki kırımı iki taraf varmış gibi anlatan her ses, zalimin sesi. Küçük bir çocuğun dev cüsseli bir adama vurduğu bir tokat ne kadar zarar verirse Hamas o kadar zarar veriyor İsrail’e. O dev cüsseli adam küçük çocuğu ve onun günahsız bütün kardeşlerini, çocuğun attığı tokadı bahane göstererek ayağının altında eziyor. Ve Batı buna ‘iki tarafın kavgası’ olarak bakmamızı istiyor...
Kara harekâtının başladığı perşembe akşamı çıktığım canlı yayında İsrail’in Gazzelilere yaptığının Hitler’in Yahudilere yaptığından farksız olduğunu söyledim. Gazze’yi çevreleyip bir ölüm tezgâhı haline getiriyor İsrail. Aynı şeyi Ali Bayramoğlu da Yeni Şafak’ta bu gün yazmış. Diyor ki: ‘Abluka altında yaşam, Nazilerin Yahudi gettolarındaki hayattan farklı değil.’
Gazze’ye giriş var, çıkış yok. Yiyecek, içecek, ilaç getiren tüneller Hamas’a silah malzemesi sağladığı bahanesiyle vuruluyor. Gazzelilerin yüzde 80’i insani yardıma muhtaç... Çocuklar ölüyor, hastaneler hedef alınıyor, ailelerin üzerine bomba atılıyor. Tüm bunlara karşı adalet ve özgürlüğün zaferi olarak alkışladığımız ABD’nin Başkanı Obama hâlâ İsrail’in kendini savunma hakkından bahsediyor. CNN International’da İsrail’den Gazze’ye atılan bombaları haberleştirirken o bombaları alkışlarla karşılayan İsraillilerin seslerini aktarıp, onları eleştiren muhabirin görev yeri değiştiriliyor.
Utanç da değil, sadece mide bulantısı hissedebilir insan.
Hamas’ın reddettiği ateşkes neyi amaçlıyordu?
Hamas’ın roket demeye bin şahit isteyen teneke parçalarını neden atmaya devam ettiği sorusu son derece meşru bir soru. İsrail’in kendini bu uyduruk roketler sayesinde meşrulaştırmaya çalıştığı da bir gerçek. Ben Hamas’ın yıllardır binlerce cana mal olan politikasını her platformda lanetliyorum. Pasif direnişe geçmesinin, Gandi gibi bir yol izlemesinin İsrail’in zulüm politikalarını çıplak bırakacağını söylüyorum.
Öte yandan, Hamas’ın politikaları bir yana, bir de şu gerçek var: Gazze tepeden yağan bombalar olmasa da ölüyor. Büyük bir yalnızlıkla, terk edilmişlikle, izolasyonla yavaş yavaş ölüyor. Mısır’ın teklif ettiği ateşkesi Hamas’ın neden reddettiğini bu gerçeği göz önünde bulundurmadan anlamak imkânsız... Zira bu ateşkes metni Gazze’yi ölüme mahkum eden ambargonun kaldırılmasından bahsetmiyordu bile. Statükonun aynen devamını öngören bir durumu Hamas’ın kabul etmesini istiyordu. Üstelik bunu önerenin tamamen İsrail’in güdümünde olan Mısır’ın askeri yönetimi olduğunu göz önünde bulundurmak şart. Sadece bu da değil, Filistinli esirlerin salıverilmesi meselesi de göz ardı edilen bir meseleydi ateşkes metninde. Kısacası Hamas’a danışılmamış, tamamen İsrail kontrolünde hazırlanmış, Hamas’ı yok sayan bir metnin Hamas tarafından kabul edilmesini beklemek pek de mümkün değildi aslında. Üstelik çok da akıllıca bir kurguydu bu. Çünkü Hamas’ın reddedeceği bir metni ateşkes teklifi olarak dünyanın önüne getirmek ‘barışı Hamas istemiyor’ kılıfı hazırlamanın ustaca bir yolu.
Ortadoğu’yu ve Arap âlemini Türkiye’de en yakından takip eden gazetecilerden Mustafa Özcan ‘Elde patlayan ateşkes teklifi’ yazısında İsrailli bir bakanın sözlerinden alıntı yapmış. Şöyle diyor bakan: ‘Ateşkes teklifinden birkaç saat sonra bu ateşkes anlaşmasını kendi kendimize yaptığımızı keşfetmiş olduk.’ (Meseleyi detaylı şekilde inceleyen bu yazıyı okumanızı tavsiye ederim).
Hamas bu arka planla, teklifi reddederken bu reddin arkasında Türkiye ve Katar’ın kışkırtmasının olduğunu söylemek doğru değil. Doğru, Hamas Türkiye ve Katar’ın süreçte etkin olmasını istiyor, çünkü her şeyden önce muhatap alınmak istiyor. Ama teklifin reddedilmesinin sebebi Türkiye ve Katar değil. Metnin kendisi ve hazırlanma şekli.
Peki, Hamas’ın kabul ettiği, Türkiye ve Katar ortaklığında bir teklife İsrail nasıl bakar? Mısır sınır komşusu Gazze’yle ilgili devre dışı kalabilir mi? Bu soruların cevabı ‘hayır’ gibi görünüyor. Maalesef Batı ve onun kuyruğu Arap yönetimlerinin desteği sürdükçe bu soykırım ‘kendini savunma hakkı’ adı altında devam edecek gibi görünüyor.