Dünya çok büyük bir meydan okumayla karşı karşıya. Irak’tan başlayıp, Suriye’ye yayılan ve net bir iddiayla savaşan bir örgüt kendinden görmediği herkesi tehdit ediyor. IŞİD bu gün son derece modernist, modernitenin bütün imkânlarından faydalanan, çağdaş Batı medeniyetini çok iyi bilen, Hollywood prodüksiyonunu ve MTV video klip estetiğini ustaca kullanan bir terör örgütü.Bu örgütü anlamak onunla baş etmenin ilk adımı. O nedenle kolaya kaçıp komplo teorileriyle kendimizi kandırmaya çalışmayalım. Paris’te yaşanan vahşet üzerinden, böyle bir canavarın bu noktaya nasıl geldiği üzerine soğukkanlı bir şekilde düşünmeliyiz.
Bu konu üzerine çalışan birçok uzman var. Ben özellikle Loretta Napoleoni’nin Türkçe’ye ‘İslam ve Modern Cihat’ olarak çevirilen kitabını okumanızı tavsiye ederim.Napoleoni IŞİD’in El Kaide’den temel farklarını, el Bagdadi’nin stratejisini ve bu strateji doğrultusunda örgütünü bu noktaya nasıl getirdiğini son derece açık ve basit bir dille anlatıyor.
Temeli Selefiliğe dayanan El Zerkavi’nin liderliğinde başlayan grup, 2010’da El Bagdadi’nin lider olmasıyla ismini ‘Islamic State of Iraq (Irak İslam Devleti) olarak değiştirdi. Daha sonra Suriye’ye uzandı. Temel hedefi, İslam’ı tüm dış etkenlerden temizleyip yeniden Hilafet’i kurmak.
İki temel düşmanı var: Batı ve Şiiler. Bu da onları El Kaide’den ayırıyor. El Kaide İslam içinde Sünni-Şii ayrımı üzerinden bir mücadele yürütmüyordu. IŞİD ise İslam’ın özüne inme gayesi güttüğünü söyleyerek Şiileri de hedef alıyor.
IŞİD su ve zengin tarım arazilerini ele geçirme stratejisi güdüyor ve bu yolla dış desteğe olan ihtiyacını ortadan kaldırdı. Kendi kaynaklarını yaratarak ilerleyen, Batı’nın içinden devşirdiği güçle Batı’yı vuran, Sünni ezilmişliğini kullanarak kendi dışındaki herkesi yok eden bir stratejiyle ilerleyen bircanavar var karşımızda.
‘Bir insanın ölümü insanlığın ölümüdür’diyen şefkat ve merhamet dini olan İslam’ın temel felsefesine IŞİD’in eylemleri tamamen aykırı. O nedenle duygusal olarak ‘Bu işin Müslümanlarla ilgisi yok’ diyoruz. Kendimizi kandırıyoruz. Elbette bu vahşetin, bu terörün dinimizle ilgisi yok ama Batı’nın sömürgeciliği başladığından beri sürekli aşağılanan, sürekli dövülen, sürekli yenilen Müslümanlarla ilgisi var.
IŞİD, onların öfkeleriyle IŞİD oldu. Ve yaptığı saldırılar bu öfkenin yanına bir de zafer hissini ekliyor. Karşımızda kaybedecek hiçbir şeyi olmayan ve nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan bir topluluk var ve şayet bu şiddeti önlemek adına Müslümanları hedef alıcı önlemler alınırsa bu topluluk daha da büyüyecek.
Batı’nın sınavı esas şimdi başlıyor. Akıldan uzaklaşmamayı başarırsa, anlamaya çalışıp, çözüm yolları ararsa bir şeyler değişebilir. Unutmayalım, anlamak hak vermek demek değildir…
Zaman dayanışma zamanı
Fransa’daki acıyı belki de en yakından hisseden ülke Türkiye, zira daha geçen ay Ankara’da buna benzer bir saldırıyla 102 vatandaşımızı kaybettik. ‘Onlar yaptı, yapmadı’ya girmeden, Fransa’daki katliamla dayanışma gösterelim.
Boğaziçi Köprüsü’nün ışıklarını Fransa bayrağının renklerine bürüyelim, teröre karşı destek eylemleri yapalım. Geçen ay İstanbul’da, bu ay da Paris’te insanlık öldü. Sesimizi avaz avaz çıkaralım…