Daha önce de zaman zaman başıma gelirdi ancak son zamanlarda daha sıklaştı ve kullanılan kelimeler değişti. İki yıl öncesine kadar genellikle şöyle laflar işitirdim: ‘Bu Kara Fatmaları savunmayautanmıyor musun?’Ya da ‘Arabistan’da mı yaşamak istiyorsun?’‘Sen bunların hakkını savunuyorsunama yarın bunlar senin zorla başını örtecekler’...Bürokratik vesayet ve darbe teşebbüslerine karşı dindar insanların yönettiği bir siyasi partiyi savunmamı benim gibi seküler bir kadına yakıştıramayan bir kibirle arkasında ya bir gizli niyet arayan ya da benim saf olduğumu, insanın yalnızca kendine benzeyenin hakkını savunmasının doğru olduğunu ima eden sataşmalardı karşılaştığım.
Gezi’den itibaren iş değişti.Birçok arkadaşımı o süreçte kaybettim. Hepsi dev propaganda mekanizmasına kapıldılar. Beni duyamaz oldular. Kim bilir, belki ben de hatalar yaptım. Sürekli kendimi savunma pozisyonuna itilmekten yorulmamalı, daha sabırlı olmalıydım...
‘Senden tiksiniyorum’
7 Haziran’dan sonra ise iş çığırından çıktı. Gittikçe öfkeleri kontrol edilemez hale getirilen bir kesim, onların çevrelerinden gelen ve Erdoğan’ı ve Ak Parti’yi destekleyen bizim gibileri adeta ‘katli vacip’ gibi görmeye başladılar. Sokakta sözlü tacizler rutin bir hal aldı. Daha birkaç gün önce örneğin, markette yanıma genç bir kadın yaklaştı. Kucağında tatlı mı tatlı bir çocuk... Sağımdan dolaşıp bir şeyler mırıldanıyor, soluma geçip mırıldanmaya devam ediyor:‘Senden tiksiniyorum.’ ‘Utanmaz!’gibi bir şeyler çıkıyor ağzından. Doğrudan nefret söylemi, net bir taciz... Önce çok öfkelendim. Cevap vermeye yeltendim. Sonra baktım, benim yaşlarımda, bana benzeyen, belki de konuşabilsek arkadaşım olabilecek bir kadın... Nasıl oldu da ‘çağdaş uygarlık’ kavramına delicesine bağlı bu insanlar uygarlığın tamamen dışındaki bu barbar tavırlara girer hale geldiler?Ne oldu da birbirimize bunca düşmanlaştık?
Maalesef çok keskinleştik. ‘Kutuplaşma’ kavramını dahi silah gibi kullanacak kadar kutuplaştık. Halbuki bu kadar siyah-beyaz olamaz hayat.Erdoğan’ın tartışmasız gücü, iktidarına alternatif oluşturamayan çevrelerde travma yarattı. Bu travmayı topluma durmaksızın pompaladılar. Bir kısım medyada bu travma adeta kalıtımsal bir hal aldı ve kışkırtıcılık işlevi gördü. İktidar çevreleri de çoğu zaman duygularına teslim oldular. Onlara duyulan tepkiye tepkiyle karşılık verdiler. Marketteki kadının tacizinin bende yarattığı öfke ve haksızlık duygusunun kim bilir kaç katını Erdoğan ve yakın çevresi başta olmak üzere bütün Ak Partililer hissetmiştir. Çok iyi tahmin edebiliyorum. Ancak bu duyguların tesiriyle hareket etmek karşı tarafı daha da kışkırttı. Ve sonunda birbirlerini öfkelendirmek için el artıran çevreler oluştu. Kim ne derse desin, bunun kimseye faydası yok!
Zafer ve intikam da, yenilgi ve hezimet de yoğun duygular üreten kavramlardır. Bence bu günsandıktan ne çıkarsa çıksın, bunları bir kenara koyalım.Hepimiz geriye doğru bir adım atalım ve öncelikle sonucu içimize sindirelim.