Türkiye’nin kısır iç çekişme-lerinden ve gerginliklerden uzaklaşmak için bu hafta başka bir dünyaya kaçtık. Uçağa bindik ve 1,5 saat içinde farklı bir hayata indik. Ancak... Tam biz indiğimizde Türkiye’de bir şey oluyormuş meğer. Farklı bir şey. Bir ilk. Bir milat.
İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti lideri yalan ve inkar üzerine kurulu, acıları görmezden gelen, esasen kimsenin içine sinmeyen zalim resmi söylemi itip yerine insani, gerçekleri kucaklayan, tartışmayı önceleyen, acıları kendi acısı yapan bir mesaj yayınladı. Bu, iç siyaset malzemesi yapılacak, Erdoğan düşmanlarının elinde oyuncak edilecek, kendi kaybetmişliklerinde her şeyi yıkmaya ant içmiş bazıları tarafından çeşitli kulplar takılarak olağanlaştırılacak bir hadise değil...
Türkiye ilk kez resmi düzeyde 1915 tabusuyla yüzleşiyor. Yapılanları boğazımızda her 24 Nisan’da bir düğüm bırakan ‘dönemin şartları’ ile gerekçelen-dirmeye, yok saymaya çalışmıyor, zavallı bir şekilde Washing-ton’dan gelecek kelime seçimine endeks-lenmiyor...
Çok uzak değil, henüz 10 yıl bile olmamış... Boğaziçi Üniversitesi’nde Ermeni Konferansı yapılacak diye kopan kıyameti hepimiz hatırlıyoruz. Türkiye’nin en liberal üniversitesinde akademik düzeyde bile konuşulamayan bir tabuydu Ermeni meselesi. Öyle bir ülkeydi burası.
Söyleyecek çok şey var ama daha da fazlasını değerli tarihçi Prof. Dr. Halil Berktay serbestiyet.com’da yayınlanan şu enfes yazısında söylemiş: http://serbestiyet.com/buyuk-bir-adim-tarihi-bir-donum-noktasi/
Tayyip Erdoğan bir kez daha Türkiye’nin ufkunu açan ve açmaya devam edecek lider olduğunu kanıtladı. Oksijen verdi adeta. Bir ikonoklast olduğunu hatırlattı. Çok mutlu ve gururluyum...
Başka bir dünyadan notlar
Başbakan’ın bu tarihi çıkışı olmasa kaçtığım dünyadan yazı yazmayacak, bu güzelliklere Türkiye’nin rüzgarını değdirmeyecektim. Zira karşımda öyle bir sahil, arkasında öyle heybetli dağlar var ki...
Montenegro’dayım. Tam Türkçe karşılığıyla: Karadağ’da. Yugoslavya’nın bu minicik parçası harika, Adriyatik kıyısı, irili ufaklı dağları ve sükuneti ile tam bir kaçış destinasyonu. Çok bakir. Turizmin profesyonelliğinden çok uzak. Havaalanına indikten bir saat sonra sahile ulaşıyorsunuz. En çok tercih edilen, turizmin en çok geliştiği şehri Budva (şehir dediğime bakmayın birkaç binlik yerlerden bahsediyorum) ama bence Kotor’da kalmak daha anlamlı. Aynen muhafaza edilmiş minicik bir tarih şehri Kotor. Daracık sokaklar, tarihi küçük evlerden bozma oteller, minik lokantalar... Bir de deniz kıyısında Kotor’dan da küçük Perast var. Tarihi bir balıkçı köyü. Zamanı yüzyıllar öncesinde durdurmuş, denizin ortasında çok güzel bir kilisesi olan, bambaşka bir dünya...
Neyse... Pek vakit kalmadı... İzninizle bu dünyada birkaç güzel nefes daha alayım.