Priştine - PrizRen
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan, kızı Sümeyye Erdoğan ve bakanlar, milletvekilleri, iş dünyasının önemli temsilcileri ile günübirlik bir ziyaret için Kosova’ya gittik. Ziyaretin en önemli amacı Priştine’de Limak ortaklığında yapılan Adem Yaşari havalimanının açılış törenine katılmaktı. Hakikaten de eskisiyle kıyaslanmayacak, kocaman, güzel bir alan inşa edilmiş. Açılıştan sonra Prizren’de halka da hitap etti Başbakan; ardından ikili görüşmeler yaptı. Bu arada kasım başında Kosova’da seçimlerin olduğu notunu da düşelim...
Sanki kendi liderlerini karşıladılar
Dikkatimi çeken açılıştan ziyade ayağımızı Kosova’ya bastığımız andan itibaren her noktada karşılaştığımız kalabalık ve Başbakan’a gösterilen ilgiydi; öyle ki Prizren’de okullar tatil edilmişti. Her yere Erdoğan’ın dev posterleri asılmıştı. Televizyon, gazete ve radyolar neredeyse sadece bu ziyaretten bahsediyordu. Kısacası Kosovalılar adeta kendi liderlerini karşıladılar. Bu insana acayip bir gurur veriyor tabii. Bir de neredeyse herkes Türkçe konuşuyor. Oradaki Türkleri tenzih ederek söylüyorum: Arnavutların çoğu da bizi dilimizle selamladılar.
Tabii bu yazının esas konusu Başbakan’ın bizlere verdiği mesajlar... Şu önemli detayı kayda geçireyim: Başbakan’ın uçağı ile Kosova’ya gittik, görüşmeleri takip ettik. Ancak, akşam uçak planlanandan daha geç bir saatte Ankara’ya inecekti. Ankara’dan İstanbul uçağına yetişmem imkânsızdı; bebekleri bırakma imkânım yoktu ve sabah da canlı yayınım vardı. Dolayısıyla Başbakan’ın uçağı ile değil, tarifeli uçakla İstanbul’a dönmek zorunda kaldım. Elbette Başbakanlığı bilgilendirerek ve arkadaşlara sormak istediğim soruları ileterek...
‘15 Ekim’e ne oldu’
Başbakan’ın verdiği mesajların notları şöyle:
“Kandil ile Abdullah Öcalan arasında bir uyuşmazlık olduğu ortada. Sınır dışına çıkan silahlı militanların sayısını önce yüzde 15, sonra yüzde 20 olarak duyurdum. BDP Başkanı da yüzde 20’yi kabul etti. Çok şükür MİT çok güçlü; 10 yıl öncesi gibi değil. Olanı biteni gayet iyi izliyor. 15 Ekim’le ilgili bazı açıklamalar yaptılar. Bu gün ayın kaçı? Hani çözüm süreci bitecekti? Sağır duymaz uydurur meselesi. Biz hiçbir zaman güvenlik güçlerimizin yerini terk etmesi gibi bir işin içine girmedik. Öyle bir zafiyet olabilir mi? Bizim açımızdan çözüm süreci yürüyor. Kararlıyız. İhlal eden bedelini öder. İhlal eden biz olmayacağız!
‘Çin vazgeçerse durur’
Çin ile füze anlaşmasına gelince... Savunma Sanayi Müsteşarlığımız, başkanlığımdaki Savunma Sanayi Yüksek Kurulu’na çeşitli kriterler sundu. Biri, seçilecek füzeyle ilgili bizle ortak yatırım yapılmasıydı. İkincisi, birlikte üçüncü ülkelere açılmaktı. Üçüncüsü de fiyattı. Çin bu üç kritere en uygun teklifi sundu. Biz de Çin’e yöneldik. Bu aşamadan sonra ancak Çin vazgeçerse ihale süreci durabilir. Çünkü teklifler kapalı zarf usulü ele alındı. 6 yıldır devam eden bir süreçtir. NATO’ya yönelik cevabım şu: NATO’nun 9 ülkesinde hâlâ Rusya’nın füzesi var. Bunu envanterden çıkarmaları gerekir, hâlâ çıkarmadılar. Çin’den alınacak ürünün NATO standardı test edilecek. Füzeler mutlaka NATO konseptine uyacak. Daha bir yıl önce Çin ile ortak tatbikat yaptık. NATO’nun bundan haberi var. (Çin füzesi almayın uyarısı gelebilir mi sorusu üzerine) Biz ülkemizin bağımsızlığına müdahale ettirmeyiz. Öyle bir uyarı ekonomik bağımsızlığımıza müdahale anlamına gelir.
‘Medya MİT’i etkiliyordu’
(Hakan Fidan ve MİT tartışmalarına yönelik) Bizim iktidarımızdan önce istihbarat önüne gelen herkesin etkili olduğu bir alandı. O dönemde MİT’i kimlerin yönettiği biliniyor. Sermaye, medya MİT’i etkileyebiliyordu. Şimdi ‘İstihbarat medya da dahil herkesle görüşebilir’ diyecekler. Evet, görüşebilir ama sonrası önemli. MİT görüştüğü her kesimden aldığı bilgileri vatan, millet yararına kullanıyorsa sorun yoktur... Benim talimatımla başlatılan Oslo sürecinden beri MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı hedefe koydular. Müsteşar ve ekibi şimdi de İmralı sürecinde benim talimatımla rol alıyorlar. Burada bir sorumluluk söz konusu ise o bana ait. Çünkü talimatı veren benim. Tebrik edilmesi gerekirken hedef seçiyorlar.”
‘Paketi AB bile anladı’
“Demokratikleşme paketini AB bile anladı, raporunda olumlu bulduğunu aktardı. Oysa MHP, ‘İmralı’ya sorup hazırladılar’ diyor. BDP de rahatsız. Milletimiz paketi olumlu buldu ve destekliyor. Pakette yer alan maddeleri adım adım uygulamaya başladık. Şimdi de yasaları TBMM’den geçirip devreye girmesini sağlayacağız.
Tek başıma karar vermem: Bazıları ‘Başbakan kimseyle görüşmez, kafasındakini deklare eder ve karar verir, diyor. Bir kere işimiz istişare etmek. Arkadaşlarımla, gerekiyorsa dışarıyla istişare ederim. Demokratikleşme paketi hazırlanırken başkanlığımda gerçekleşen istişare toplantısı sayısı 5’tir. Beşir Bey, en az 15 toplantı yaptı. Kamu Güvenliği Müsteşarımız detaylı çalışmalar yürüttü.”
3 alternatife varız: Muhalefetin söylediği tek şey: Baraj biraz düşsün. Biz üç alternatif oluşturduk. Bu alternatifleri Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’ya anlattım. Sizin muhalefet partileri şu andaki seçim sisteminin aynen devam etmesini ister, şeklinde yorum yaptı. Biz tekliflerin üçüne de varız.”
Adını anmayacağım: (CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Türk vatandaşları Irak, Suriye, Lübnan sokaklarında rahat dolaşamıyor sözü üzerine) Bu zatın ve MHP’deki zatın adını anmayacağım. Sadece zihniyetlerini eleştireceğim. Onlar küfretsinler, hakaret etsinler. Irak’ta bizim işadamlarımız gidip geliyor, işlerini yapıyorlar. Hoşyar Zebari Ankara’ya geliyor. Ardından bizim Dışişleri Bakanımız Irak’a gidecek. Daha üst düzeyde ziyaretler olursa şaşırmayın. Siyasette acemi olmak çok tehlikelidir. (Kılıçdaroğlu’nun Irak ziyaretine istinaden) Bazı vaatlerde bulunarak gidiyorlar ama görüşmeden geliyorlar.
‘İSLAM’DA CAMİ YOK
(CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç’un cami yıkımına karşı çıkarız, sözü ile ilgili) Başını arkasını kesip yazıyorlar. Eğer yol için cami yıkılması gerekiyorsa biz onu yıkar başka yere yaparız. Belediye başkanı iken Küçükköy’de bir cami vardı. Bulunduğu yerden yol geçmesi gerekiyordu. Tarihi camilere dokunamazsınız tabii ama biz onu kaldırıp uygun yere daha güzelini yaptık. CHP Fatih ilçesinde tek parti döneminde yıktığı camileri arşivlerden çıkarsın yeter. Üç değil, beş değil... Zaten İslam’da, Kuran’da cami diye bir şey yok; mescit var. Cami cem olunan yani toplanılan yer anlamında daha büyük bir fiziki mekân demek. Araplarda cami geçmez mescit var. Mescid-i Aksa deniyor mesela.