Pazartesi gününden beri uçağa bir binip bir inerek, bir toplantıdan diğerine giderek, Türkiye’nin kritik günlerden geçtiği bir dönemde tarihe tanıklık ettik. Başbakan, bakanlar ve yakın ekibinin Türkiye’de bitmek bilmeyen gerilime karşı nasıl tepki verdiğini, olayların onlara nasıl yansıdığını, hükümetten çıkan reaksiyonların arka planını izlemeye çalıştık. Geziden çıkan birçok not, dönüş uçağından anlatacak önemli ayrıntılar var...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Tunus ve Türkiye'den 27'şer belediye arasında yapılan kardeş kent protokolü için düzenlenen törene katılarak konuşma yaptı.
Son dakikaya kadar süren bilmece
Günlerdir sosyal medya üzerinden bir örgütlenme olduğu, büyük bir kalabalığın havaalanında Başbakan’ı karşılamak istediği söylentileri dolaşıyordu. Bizler bunun sadece söylenti değil, tabandan gelen yoğun bir istek olduğunu an be an gözlemledik. Ak Parti taraftarları günlerdir özellikle Batı’da Erdoğan ve hükümetinin adeta boşlukta salınır gibi, arkasında destek yokmuş, bir Hüsnü Mübarek’miş gibi yansıtılmasından rahatsızlıklarını iletiyorlar, desteklerini göstermek istediklerini söylüyorlardı. İlk iki gün bu isteğe soğuk yaklaşıldı. Hem Başbakan hem de danışmanları bir kutuplaşma, tansiyonu artıracak bir fotoğraf ortaya çıkar kaygısıyla ‘kimse gelmesin’ mesajı gönderdiler. Ancak talep devam edince farklı sesler çıkmaya başladı. Ben bu konuda net bir tavır olmadığını perşembe günkü yazımda dile getirdim. Perşembe akşamı uçağa binmeye saatler kalana kadar da netleşmiş bir karar yoktu. Ama o vakitte şöyle bir şey olmuştu: Artık gelmek isteyen kalabalık engellenemez noktaya varmıştı. Bizim uçağın Türkiye saati ile 9’da kalkması planlanıyordu. Ancak Başbakan Erdoğan’ın temasları sarktı. Programın en sonunda planlanan Ennahda’nın lideri Gannuşi ile görüşmeye başladığında zaten saat 9 buçuğa geliyordu. O saatten itibaren, yani biz daha Tunus’tayken Yeşilköy Havaalanı’nın dolmaya başladığı haberleri kulağımıza geldi.
Gidiş ve dönüş uçağındaki havanın birbirinden hayli farklı olduğunu söyleyebilirim. Giderken, tırmanan gerilim, Batı’da henüz başlayan ve dalga dalga yayılan ‘anti-Erdoğan’ (dikkat: anti-AKP değil) kampanyası ve protestolarla ilgili yapılan ‘Türkiye baharı’ benzetmesi nedeniyle gergin bir atmosfer vardı. Danışmanlar ve kabine üyelerinden yansıyan kasvetli bir elektrik hakimdi. Zannediyorum bu ruh hali Başbakan’ın psikolojisini de yansıtıyordu. Başbakan Erdoğan’ın uçağına davet ettiği yazarları giderken selamlamaya gelmesi bir rutin olmasa da olağan bir durum. Bu sefer gelmedi. Belki üç günün gergin ortamının yorgunluğundan, belki moralinin yüksek olmamasından belki de tamamen tesadüf...
Ancak bu hava gezinin ilerleyen zamanlarında yavaş yavaş değişti. Cezayir Meclisi’nde konuşma yaparken yine bildiğimiz Erdoğan’dı. Ülkede yaşanan gerilim, çıkan olaylar, zarar gören vatandaşlarla ilgili haberler an be an akıyordu ve canı fena halde sıkılıyordu ama bir yandan da ortalığı yangın yerine çevirmek isteyen birtakım provokatörler olduğu yönünde istihbarat geliyor, öfkelenip hareketleniyordu. Ben duygu yoğunluğunun hayli yüksek olduğunu gözlemledim Başbakan’ın. Hayalkırıklığı-öfke ve yıllardır verdiği mücadele sonunda yeniden, bu defa belli bazı içerideki ve dışarıdaki sermaye çevrelerinin yaptığına inandığı ‘Erdoğan’ı devirme planı’ karşısında hissettiği isyan duygusu...
Balkon konuşması
Başbakan’ın dün “Küresel Sorunlar Karşısında Türkiye ve AB İçin Ortak Gelecek” başlıklı konferansta yaptığı konuşma iki gün önce yazımda işaret ettiğim balkon konuşması niteliğinde. Zaten konuşmanın olumlu etkisi hemen hissedilmeye başlandı. Özlenen ve istenen de buydu.
Gezideki bakanlar
Bekir Bozdağ: Sabah otel lobisinde en sık karşılaşılan isimlerden. Günün rutini başlamadan gazetecilerle konuşmayı seviyor. Tatlı dilli. Uzun değerlendirmeler yapıyor, arada muhakkak kendine bağlayarak hikayeler anlatıyor. Bir de uçakta dolaşmayı, ayaküstü sohbeti sevenlerden.
Ahmet Davutoğlu: Müthiş çalışkan. Daima ‘hoca’. Verdiği sözleri tutma konusunda çok disiplinli. Örnek mi? Bu gezide ısrarımız üzerine ‘bir araya gelelim’ dedi. Yoğun programında buna yer açmak için gayret sarf etmiş. Bir akşam işi bittikten sonra bizim otele gelmiş, bakmış hepimiz odalarımıza çekilmişiz rahatsız etmemek için haber vermemiş ve geri dönmüş. Dönüş uçağında yanımıza uğradı, baktı yemek yiyoruz, ‘rahatsız etmeyeyim’ dedi. Israrlarımıza rağmen yerine döndü. Yemek bitimi yine uğradı ve söz verdiği üzere seyahat izlenimlerini bir ‘off the record’ sohbet olarak paylaştı. Sohbeti muhakkak dünyanın dört bir yanındaki meslektaşları ile ilgili anılarını katarak renklendiriyor.
Zafer Çağlayan: En neşeli, en yüksek tonda konuşan, en güleryüzlü ve sıcakkanlı bakanlardan. Ayrı uçaklarda seyahat ettik ama her karşılaşma noktasında aynı coşkuyla karşıladı bizi.
Mehdi Eker: Tam bir Anadolu insanı. Konusuna da çok hakim. İyi bir entelektüel, çok kitap okuyor.
Binali Yıldırım: Onu özetleyen kalıp şu: ‘Az söz, çok iş’. Kolay değil, 3 dönemdir yerini koruyor. Çok ağır ve yaya yaya konuşma üslubu meşhur.
Sare Hanım güvencesi
Ahmet Davutoğlu’nun eşi Sare Hanım kadın doğum uzmanı bir doktor. Beni görünce çok şaşırdı. ‘Ben olsam buralara gelmene müsaade etmezdim, riskli’ deyip, uzun uzun takviye ilaç ve vitamin tavsiyesinde bulundu. Sonra da gece hangi saatte olursa olsun bir sıkıntıda muhakkak ara diye özel numarasını verdi. ‘Afrika’nın ortasındayım ama en kötü ihtimal doğum sırasında yanımda olacak bir güvence var’ diye içimi müthiş rahatlattı..
Başbakan’ın yakın çevresi
Sıklıkla yapılan bir eleştiri var. Deniyor ki: Başbakan kimseye danışmıyor, kimseden akıl almıyor... Ben bu eleştirinin haksız ve ezbere olduğunu gözlemlerime dayanarak söylüyorum. Tayyip Erdoğan’ın son derece yetkin danışmanları var. Yalçın Akdoğan’ı zaten herkes biliyor. Önemli bir entelektüel olan İbrahim Kalın, Arap dünyasını çok iyi bilen Sefer Turan, yıllardır Başbakan’ın yanında yer alan kara kutu Mücahit Aslan, sosyal medyayı yakından takip eden Mustafa Varenk... Aydın Ünal da Başbakan’ın metinlerini yazıyor, neredeyse her konu hakkında bir metin hazırlanıyor ve cebe konuyor. Lütfullah Göktaş ise basını son derece başarılı şekilde koordine ediyor, gelen yoğun telefonları titizlikle cevaplıyor. Bu isimler an be an Başbakan’a bilgi akışı sağlıyorlar, raporlar sunuyorlar. Verilecek kararlar ile ilgili toplantılar düzenliyorlar. ‘Başbakan etrafına sorsun, öğrensin’ gibi yaklaşımlar komik...
Başbakan’dan kızlara isim
Gezideki en tuhaf gazeteci herhalde bendim. Koskoca bir karınla Afrika’da koşturan birine rastlamak pek rutin bir şey olmasa gerek. O nedenle hayli konu oldu tabii hamileliğim. Başbakan uçakta bizi selamlamaya geldiğinde de epey takıldı karnımdakilere. Konu ‘isim buldunuz mu’ya gelince ‘birine bulduk, diğerine düşünüyoruz’ dedim. Bunun üzerine hemen bir öneri getirdi Tayyip Erdoğan: ‘Ben Ayşe Betül’ü çok severim. Çok da anlamlıdır.’