Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“KCK soruşturması sürecinde yaşanan çok tuhaf ve korkutucu bir olayı geçen hafta CNN Türk’te anlattım. İki değerli entelektüel Ferhat Kentel ve Mesut Yeğen hiçbir suçları yokken sadece BDP’nin bir konferansına davetli oldukları için tutuklanmanın eşiğinden döndüler. Hikaye şu:
Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu’nun tutuklanmasından sonra Ferhat Kentel’e devlette çalışan bir yakını KCK soruşturmasında isminin geçtiğini söyler. Kentel bu durumu Ali Bayramoğlu’na anlatır. Bayramoğlu böyle bir çılgınlığa ihtimal vermez ama yine de Mustafa Karaalioğlu’na da iletir Kentel’in duyumunu. Karaalioğlu da buna ihtimal vermez ama yine de meşhur bir polis şefine anlatır durumu. Anlatınca da karşı tarafın söyledikleri karşısında şaşırıp kalır. O polis şefi Kentel ve Yeğen’in KCK’nın teorik elebaşlarından olduğunu söyler. BDP ile her temasa geçene KCK’lı diye bakan bir zihniyet vardır ortada...
Bunun üzerine Karaalioğlu ve Bayramoğlu telaşlanır ve konuyu en üst düzey yetkili makamlara iletirler. Bu durumdan hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı çok rahatsız olurlar ve böyle bir hukuksuzluk karşısında inisiyatif kullanırlar. Böylece bu saçmalık mahkeme aşamasına intikal etmeden durdurulur.”
Bu yazıyı yaklaşık 7 ay önce bu köşede yazmıştım. Bahsettiğim vahim hadiseyi bizzat Ali Bayramoğlu, bizim evdeki bir akşam yemeğinde KCK davaları ile ilgili konuşurken anlatmıştı. Birçok demokrat yazar beraberdik o akşam. Tüylerimiz ürpermişti... Ancak ben bu korkunç olayı anlatınca kıyamet kopacağına son derece sessiz kalındı. Birkaç eleştiri geldi ama onlar da ‘bakın işte siyasetin yargıya müdahalesi’ gibi ezberlenmiş, esas meseleyi göz göre göre es geçen, kendi siyasi hesaplaşmalarının peşine düşen yorumlardı. Ortada siyasete meydan okuyan, siyaseti ben belirlerim demeye kalkan bir bürokratik irade olduğu nedense görmezden gelindi...
Bu arada konunun muhatapları sessiz kaldılar. Ta ki cuma gününe kadar... Cuma günü Ferhat Kentel Radikal gazetesinden İsmail Saymaz’a konuştu ve yazdıklarımı doğruladı. Dedi ki: ‘İki sene önce bu olay olduğunda, kimin bu işin arkasında olduğunu anlamamıştım. Bana haber yollandı birileri tarafından. İstihbarat birimleri gibi bir yerlerden... Ben, Mesut Yeğen, Zeynep Gambetti ve Nazan Üstündağ’ın da aralarında olduğu 7 kişilik bir grubun içeri alınacağı bilgisi geldi. O tarihte KCK denmedi. Ondan sonra ben bunu sağda solda konuşmaya başladım... Ali Bayramoğlu ile konuştum. Bu bir şekilde Başbakan’ın kulağına gidiyor... Bu işin böyle olmamasına dair bir şeyler söyleniyor ve (operasyon) engelleniyor...’
İşte hikaye bu. Türkiye’de bürokrasiyi ve yargıyı yeniden yapılandırmanın şart olduğu ortada. Neyse ki artık benim yukarıdaki yazıyı yazdığım 6,5 ay önceki sessizlik durumu yok. Tabular yıkılıyor ve ciddi bir sıkıntı olduğu dillendiriliyor. Ancak ben tam şeffaflaşma olmadan, imalar ve kapalı anlatımlarla bir yanlıştan başka bir yanlışa düşeceğimizi düşünüyorum. Yüzleşeceksek bu yüzleşme adam gibi olsun. Başbakan ne açıklayacaksa açıklasın. İktidar partisinin üyeleri ürkek sessizliklerini bozsunlar. Bütün bu sisli ortamın arka planında cemaat iması var. Gülen cemaatinin ileri gelenleri de dolaylı mesajlar yollamasınlar artık. Kapalı toplumdan açık topluma geçiyoruz derken baştan aşağı ima ve aba altından sopa göstermelerin meydanı oldu Türkiye. Artık yeter!

Haberin Devamı

Türkiye Röntgen Cumhuriyeti

Haberin Devamı

Herkes konuşsun diyelim tabii ama bir de şunu sormadan geçmeyelim: Siyasilerdeki bu sessizlik, bu ürkeklik neden? Nedeni ortada: Kim bürokrasinin içindeki bu vesayetçi zihniyete işaret etse hemen başlıyor bel altı imalar: Geçen yaz ne yaptığını biliyorum, kızarsam konuşurum vs vs... Hele bir de Fethullah Hoca’nın bizzat yaptığı tuhaf üstü o ‘alüfteli açıklama’ var ki.... Türkiye Röntgen Cumhuriyeti mi olmuşuz biz kardeşim? Askeri vesayet gitti, şantaj vesayeti mi geldi? Bunu sorgulamak hepimizin boynunun borcu değil mi?

Haberin Devamı

2 önemli yazı

Bitirmeden cuma günü yayınlanan iki önemli yazıyı tavsiye etmeden geçmeyeyim: Türkiye gazetesinde Yıldıray Oğur’un ‘Şantajcı Demokratlar’ ve Radikal gazetesinde Oral Çalışlar’ın ‘Fethullah Hoca’nın kurtardığı yüksek zat’ başlıklı yazılar muhakkak okunmalı...