Ak Parti Hükümeti’nin en yumuşak karnı Alevi meselesi maalesef. Alevi vatandaşlarımızın talepleri ve eşit vatandaşlık için atılması gereken adımlar konusunda bir süreç başlatılmıştı ama daha sonra bu süreç askıya alındı. Hatta unutuldu. Oysa birçok konuda demokratikleşme adımları atıldı. Dindarlar ve Kürtlerin talepleri önemli ölçüde karşılandı ama Aleviler hep bu adımların dışında kaldı. Bir de üzerine üçüncü köprüye ‘Yavuz Sultan Selim’ ismi uygun görülünce kalpler iyice kırıldı.
Ancak... Tablo böyle iken, her karanlığın ardından bir güneş doğar misali Başbakan Alevi açılımının kaldığı yerden devam edeceğini açıkladı geçtiğimiz gün. Hatta Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in çalışmalara başladıklarını söyledi.
Bir de bu güzel haber üzerine Nevşehir’deki üniversitenin Hacı Bektaş-ı Veli, Tunceli’dekinin ise Pir Sultan Abdal olarak değiştirileceği yönünde haberler okuyunca ayrı bir sevindim. İtiraf edeyim, kendime de pay çıkardım. Zira Başbakan’la Afrika gezisine çıktığımızda Tunus’ta kahvaltılı basın toplantısına katılmış ve Başbakan, bakan ve beraberindeki danışmanlarına üniversitelerin adlarının değiştirilmesi önerisini ben getirmiştim. Başbakan bu öneriyi dikkatle dinlemiş ve ‘Olabilir, değerlendirebiliriz’ demişti o gün. Bunu, ertesi gün Milliyet’te yayımlanan yazımda dile getirdim.
İzzettin Doğan ne diyor?
Peki tüm bu olumlu açıklamalar Alevi vatandaşlarımızda nasıl karşılık buluyor? Neler bekliyorlar? Kırılan kalpler kazanılabilir mi? Anlamak için Alevi cemaatinin manevi önderlerinden, Cem Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’ı aradım. Gelişmelerden son derece memnundu. Yapılması gerekenlerin belli olduğunu söyledi ve talepleri yineledi:
1) Eşit vatandaşlık için genel bütçeden pay almak. Yani tüm vatandaşların vergilerinin sadece Sünni İslam’ı temsil eden Diyanet’e gitmemesi. Şayet devletin bir kurumu olacaksa, bu kurumun herkesi içermesi.
2) Aleviliğin eğitim müfredatına girmesi. Özellikle liseden itibaren din derslerinde Sünniliğin yanında geniş şekilde yer bulması. (Bunun için ilk etapta öğretim görevlisi sıkıntısı çekilirse edebiyat hocalarından faydalanılabilir diyor Doğan)
3) Cemevlerine hukuki statünün açık olarak tanınması.
‘Pir Sultan Abdal ve Hacı Bektaş-ı Veli üniversiteleri fikrine nasıl bakıyorsunuz?’ diye sorunca ‘Bunlar güzel adımlar, elbette iyi olur. Ama köprüye Yavuz Sultan Selim ismi verilmesini telafi edemez, bu bizim için çok rencide edici, Yavuz’un karşılığı Şah İsmail’dir’ dedi. ‘O zaman 3. Havalimanı’na da Şah İsmail ismi verilse?’ diye sorunca ‘İşte o olur. Çok da güzel olur. Yavuz Sultan Selim’i telafi eder. Bir denge oluşur. Geçmişte iki lider arasında siyasi karşıtlıklar olmuş olabilir ama bu gün Şah İsmail Türk tarihinde ve özellikle kültür ve edebiyatımızda yeri olan sembol bir isimdir. Sünni yurttaşların Şah İsmail’e hiçbir antipatisi yok. Büyük Türkiye bu iki lideri kapsayan bir Türkiye olmalı’ yanıtını aldım.
Lice’deki provokatörler kim?
Çözüm süreci, sürecin ana aktörlerinin kararlı desteği sayesinde büyük bir tutarlılıkla ilerliyor. Ancak bu işi bozmak isteyenlerin, barış değil savaştan nemalananların provokasyonları da ortada. Bu provokasyonlardan biri ve son derece dikkat çekici olanı geçen gün Lice’de yaşandı. Devam eden karakol inşaatına saldıranlar sanki örgüt ‘çözüme karşı’ resmi çizmek istediler. Halbuki Öcalan’ın son görüşmesinde verdiği mesajlar ortada. PKK’dan ve BDP’den yapılan açıklamalar da Kürt siyasi hareketinin çözümden yana kararlılığının devam ettiği yönünde. O zaman bu provokasyonu kim yapıyor?
Benim son dönemde dikkatimi çeken birtakım gelişmeler oluyor Güneydoğu’da. Art arda uyuşturucu operasyonları düzenleniyor. Ne tuhaf ki karakol saldırısı olmadan bir ya da iki gün önce yine Lice’de bir operasyon yapıldı ve bir günde 40 ton esrar ele geçti. Acaba provokasyonlar ve bu operasyonlar arasında bir ilişki olabilir mi?
Güneydoğu’yu ve PKK’yı çok iyi bilen, Öcalan’ı yakından tanıyan bir kaynağıma sordum. ‘Çok doğru bir nokta yakalamışsın’ dedi ve başladı anlatmaya: ‘Bölgede inanılmaz bir uyuşturucu dünyası var. Yüzlerce, binlerce dönüm uyuşturucu tarlaları... Yıllarca devlet de, PKK da göz yumdu bu döngüye. Ama artık Ak Parti iktidarı bu düzeni değiştiriyor. Çözüm süreci uyuşturucu baronları ile de mücadele demek. Öcalan da barış için bunu kabul ediyor. Ancak tabii baronlar, ki bunların elbette uluslararası ayakları da var, bu işe çomak sokmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Oradaki büyük rantı bırakmamak için süreci provoke etmeye çalışıyorlar. İşte Lice’de örgütmüş gibi görünen provokatörler bu baronların PKK’dan devşirdikleri. Buradaki provokasyonu iyi görmek gerek.’