17 Aralık’tan beri korkunç gelişmeler yaşanıyor ülkede. Bir anda ardı ardına dev operasyon ve şaibelerin ortasında kaldık. İddialar yenilir, yutulur cinsten değil. Bir iktidar partisinin bakanları, bakanlarının oğulları ile ilgili böyle vahim suçlamalar yapılırken bu işin üzeri hiçbir şekilde örtülemez. Öte yandan, böyle bir operasyonun sağlıklı yürüdüğünden, arka plan ajandası olmadığından da emin olmak lazım. Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmasın ama hesap sorma mekanizması da adil ve tarafsız olsun. Şayet önemli dosyalar varsa bunlar da biriktirilip siyasete karşı silah olarak kullanılmasın.
Maalesef manzara operasyonların niyetinin siyasete yön vermek olduğunu işaret ediyor. Böyle bir tehlikenin karşısında da demokratik bir ülkede asla atılmayacak adımlar atıyor hükümet. Bu da soruşturmalar karartılmaya çalışılıyor izlenimi doğuruyor. Yanlış bir zeminde doğrular tutmuyor artık maalesef...
Ancak daha soruşturma aşamasına bile gelinmeden birtakım isim listelerini çarşaf çarşaf yayımlanıp karakter suikastları yapanları, haberleri açıkça çarpıtarak, mesela başsavcının ısrarla yalanladığı bir iddiayı görmezden gelip yalan söyleyenleri görünce... Hele bunları tanıdığımı zannettiğim insanlar yapınca... Kafamda soru işaretleri oluşuyor: Bir insanın gözünün içine bakarak yalan söyleyebilmesi için bir gizli ajandasının olması lazım... Evet, geçmişte de, yani askeri vesayetle mücadele edilirken benzer tavırlar sergilediler, aynı korkunç infazları yaptılar. İtiraf edeyim, bunları şimdi daha net görüyorum. O infazları askeri vesayeti bitirmek için yaptılar. Keşke bu mücadele temiz ve dürüst yapılsaydı... Peki ya şimdi? Şimdi neyi bitirmek için yapılıyor? Bunun 28 Şubat’tan ne farkı var? O zaman askerden güç alan manşetler yıkmıştı Erbakan’ı, şimdi, kimden güç alan manşetler yıkmaya niyetlendi Erdoğan’ı?
Çok önemli bir sınavdan geçiyoruz. Siyaset üstü yaklaşmamız gereken bir sınav. Şayet deşifre edilip mücadele edilmezse bir gün herkese tehdit oluşturabilecek bir yapıya mahkum etmemeliyiz Türkiye’yi... Önce bu konuda anlaşalım. Sonra da her türlü hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk iddialarını sonuna kadar soruşturan, hükümetin hiçbir şekilde susturamayacağı tarafsız bir yargıyı bu ülkede nasıl oluşturabiliriz, onun üzerine düşünelim...bir Türkiye istiyoruz!
Gitti Genelkurmay, geldi Pennsylvania
Uzun, çok uzun yıllar boyunca ne zaman ortalık karışsa hemen kafaların döndüğü bir yer vardı Türkiye’de. Siyasi bir kriz olduğunda ‘Acaba Genelkurmay ne der?’ diye sorarak uyanırdık sabahları. Çok şükür o günler geride kaldı. Askeri vesayet tarih oldu...
Ancak... Tam siyaset arenası artık siyasilere kaldı diyecekken... Bu defa da sabahları başka bir siyaset dışı aktörün görüşleriyle uyanmaya başlamayalım mı?
Ülkede tartışmalı bir soruşturma başlıyor. Soruyoruz: Pennsylvania ne der? Emniyet teşkilatında tasfiyeler oluyor. Soruyoruz: Pennsylvania ne der? Yargının tarafsızlığını yitirdiği iddiaları ortaya atılıyor. Soruyoruz: Pennsylvania ne der?
Her seferinde de bir şey diyor Pennsylvania. Ve bu dedikleri manşetlerde, haber bültenlerinin ilk sıralarında... Böyle şey olur mu? Askeri vesayet bitti de şimdi de asker yerine bir dini liderden mi icazet almaya başladı Türkiye? Genelkurmay gitti, yerine Pennsylvania mı geldi?
Fethullah Gülen bir din âlimi... Biz onu yıllarca öyle bildik. O zaman artık bildirilerine bir son versin. Şayet bu tasfiyelerin ve soruşturmaların onunla ilgisi yoksa üzerine alınmasın. Siyasetin siyasilere bırakıldığı bir Türkiye istiyoruz!