O kadar zor mu birbirimizi anlamak? Nedir bu güç çatışması, birbirimizi anlamama inadı? İnsanın “mutlu evlilik yokturöa inanası geliyor, etrafına bakındığında. Oysa var ve şans ya da mucize değil sağlıklı ilişkiler ve devamlılığı.
Akılla, duyarlılıkla, sevecenlik ve hoşgörüyle herkes için olası, mutlu ilişki. Dikkatinizi çekerim, aşk ve sevgi demedim. Aşksız ve sevgisiz olmayacağı zaten çok açık, ama yeterli değil ki huzuru ve mutluluğu yakalamaya. Olsaydı bunca hüznü yaşar mıydı yürekler?
Aşkı ve sevgiyi sorgulamayı, sağlam temellere oturtmayı başka yazıların konusu olarak bir kenara ayırırsak, ilişkilerde yaşanan sorunların hep güç çatışmasından ve iletişim sorunlarından kaynaklandığı çıkar ortaya.
“Kırk kere söyledim, çoraplarını ortada bırakma diye. Aldırmıyor bile. Sanki kölesi var. Mecburum arkasından dağınıklığını toplamaya."
“Ne bu kapıdan girer girmez şikayet etmeler. Yok efendim geç gelmişim de, zaten hep böyle yaparmışım da.
Yemek soğumuş da. Sanki keyfimden geciktim. Ne bu be? İnsanın eve hiç uğramayası geliyor."
“Sanki karşımda duvar var. Adam almış eline uzaktan kumandayı, zırt pırt kanal değiştiriyor. İnsan nezaketen kafasını çevirir de, yüzüme bakar. Nerdeee? Dinlemiyor ki, dinlese anlayacak, ama maçlar daha önemli onun için. Benim lafım mı olur takımının yanında?"
Bu tip şikayetler hangi ilişkide dile getirilmiyor, hangi insanın aklından geçmiyor ki?
Örneklerin ortak özelliği, dinlememe, dinlediğini söz ve eylemle göstermeme ve karşıdakini önemsediğini hissettirmeme temelleri üzerine kurulu. Çorabı kirli sepetine atmak, suçlayıp yargılamadan önce dinlemek, özenli ve dikkatli davranmak hiçbir şey kaybettirmez ki bize.
Erkeklerin kadınlara yönelik baştan “mutlak" kabul ettikleri bir düşünceleri var. “Kadınlar vıdı vıdıcıdır. Buna karşı kadınlar da erkeklerin yeterince zaman ayırmamasından" yakınır. En basit ve bencil halimizle düşünsek bile, şikayetlerimizi dile getireceğimiz zamanı doğru seçmek ve / veya ilişkimize zaman ayırmak, bizi de daha huzurlu ve sakin kılmaz mı?
Gelelim ikinci tip yakınmalara:
“Benim için önemli olanları göz ardı ediyor. Kırk kere söyledim, arkadaşlarımla arada bir baş başa çıkmak istiyorum, böylece rahatlıyorum diye, ama ne zaman arkadaşlarımla bir şey yapmaya kalksam sorun çıkıyor. Eve geliyorum, bir karış surat."
“O istediği zaman istediğini yapabilir, sıra bana gelince, dur bakalım. Ben de sıkıldım bu monotonluktan. Göz göze bile gelmiyoruz artık. Oysa güzel sözler duymak istiyorum, beni hala beğendiğini bilmek."
Bu yakınmalarda da bireysel farklılıklar ve ihtiyaçlar çıkıyor ön plana ve sanki erkekler daha “özgürlüğüne" düşkün, kadınlar da “güzel söz budalasıöymış gibi bir tutum takınılıyor. Oysa, hem kadının hem de erkeğin birbirinden bağımsız ve kendine özgü zamana, faaliyetlere ve dostlara ihtiyacı var.
Evli ya da bir ilişki halinde olmak, yapışık ikizlikten farklı olduğuna göre, birbirimize ve kendimize, bu hakkı tanımak, rahatlatır ilişkiyi de, bireyleri de. Güzel sözlere gelince. Hangimiz istemeyiz ki? Seviyor, saygı duyuyor, yaptıklarını takdir ediyorsak, dile getirmekten kaçınmanın anlamı ne? Şımarır mı, kontrol diğerine mi geçer? Hadi canım siz de!