Mithat Sancar

Mithat Sancar

mithatsancar@yahoo.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dersim’e sorduğunuz soruların cevabını sadece veya hepten sözle, kelimeyle, cümleyle almayı beklerseniz, elinize fazla bir şey geçmez. Algınız eksik, yargınız kifayetsiz kalır.
En az iki sebepten dolayı böyledir bu.
Evvela, Dersim’i derinden yaralayan gaddarlıklar, yalnızca insanları ve diğer canlıları değil, dili ve sözü de talan etmişlerdir. Dil içe kaçmış, söz duman olmuştur.
Öte yandan, her şeyin sözle anlatılabileceği fikrine uzak bir kültürü vardır bu coğrafyanın. Söz, insana has bir ifade aracıdır. Oysa insanı tek başına merkez olarak görmeyen, aksine doğayla bütünleşmiş bir varlık sayan inancın eski ve güçlü kökleri vardır Dersim kültüründe. Dağlara taşlara, ağaçlara çiçeklere, göllere nehirlere, kuşlara balıklara kutsallık veren bir damardır bu. Doğanın dili, söz değil sestir, sessizliktir.
Bu yüzden, Dersim’in cevaplarını anlayabilmek için, sözün yanında sese ve sessizliğe kulak vermek lazım. Tam yeridir: Sema Kaygusuz, Yüzünde Bir Yer romanında Dersim’in bu dilini Dersim’in bu diliyle ve de çok güzel anlatır.

Başkaları da teyit etti
Barış sorusunun cevabı da, insanların dilinden dökülen sözlerde olduğu kadar, suskunluklarda ve havadaki seste yatıyor. Kentte geçirdiğim zaman, öyle çok söz ve ses duyacak denli uzun değildi. Daha önce öğrendiklerime ve oradayken sezdiklerime dayanıyor şimdi yazacaklarım.
Belediye Başkanı Edibe Şahin söyledi, başkaları da teyit etti: Bahardan beri, kendi toprağına dönüşe yönelik belirgin bir istek ve belli bir hazırlık var Dersim’i terk etmek zorunda kalmış Dersimlilerde. Kimileri köylerine gidip durumu anlamaya çalışıyor, kimileri belediyelerin dönüş için neler yapabileceğini soruşturuyor. Köy derneklerinin sayısında son aylarda gözlenen artışta da, dönüş isteğinin ve hazırlığının payı olduğunu düşünüyor Başkan Şahin.
Bu hareketliliği, toprağın Dersim kültüründeki yerini bilmeden anlamak zor. Toprağa bağlılık ya da sadakat, buraya özgü değildir, ama bu kültürün köklü bir unsurudur, hatta güçlü köklerinden biridir.

Sürgünün simgesi
Toprak, aynı zamanda hasretin diğer adıdır Dersimliler için. Çünkü devlet Dersimlilerin özgürlük tutkusuyla baş etmenin bir yolunu, onları topraklarından koparmakta aramıştır. 1938, sadece katliamın değil, aynı zamanda kitlesel sürgünün de simgesidir. 1990’ların ortalarındaki köy boşaltma ve yakma uygulaması, ikinci büyük sürgün dalgasına yol açmıştır. Aralarda ve özellikle 12 Eylül döneminde bitmeyen baskılardan bunalıp toprağını terk edenlerin sayısı da hayli kabarıktır.
Toprağından koparılmış Dersimlilerin geri dönüş isteğinde, toprağa sadakatin ve hasretin payı büyüktür. Buna dair hazırlıkları da, barış sürecine bağlanan umutların güçlendiği şeklinde yorumlamak mümkün. Ama burada da hissedilebilir bir temkin olduğuna dikkat çekiyor konuştuğum bazı arkadaşlar. Bunun başlıca sebebinin devlete duyulan kadim ve haklı güvensizlik olduğunu söylemiştim.

Katmerli zulüm
Güvensizlik duygusu, şimdiyle sınırlı değildir, geçmişle sıkı bağlantı içindedir. Dersimlilerin çok büyük kısmı, devletin ülkede “tehlikeli” saydığı, dışladığı, eziyet ettiği kimliklerden ikisini bir arada taşıyorlar. Hem Kürt hem de Alevi olunca, üstüne bir de özgürlük inadı eklenince, baskı ve zulüm de katmerli oluyor.
Bu uygulamaların açtığı yaralar derindir. Üstelik bu yaraların kapanması için de bugüne kadar pek bir şey yapılmadı. Gerçi Başbakan Erdoğan, 1938’deki vahşeti katliam olarak niteledi ve devlet adına özür dileme anlamına gelen ifadeler kullandı. Ancak hükümet bu hamlenin basit gereklerini dahi, bugüne kadar yerine getirmedi. Mesela katliamın canlı sembolü olan Tunceli ismi yerine Dersim’i resmen kullanmayı sağlayacak kanun değişikliğini bile yapmadı.
Katliamın izleri sadece Tunceli isminde yaşamıyor, kentin ve yörenin her yerinde canlı duruyor. Bunları, katliamı ve onu yaratan zihniyeti mahkum etmeye yönelik hafıza mekânlarına ve anıtlara dönüştürmek için hükümetin bir çabası olmadığı gibi, yerel yönetimlerden gelen bazı girişimler de engelleniyor.
Geçmişteki zulümlerle hesaplaşmak, o uygulamaların temelinde yatan zihniyeti ve yapıları reddetmeyi gerektirir. Hükümetin bu konudaki karnesi kırıklarla doludur. Bu da, Dersim’de ve başka yerlerde görüldüğü üzere, barış sürecine ilişkin duyguların umut ile temkin arasında salınmasına yol açıyor.
Pek çok meselede olduğu gibi geçmişin yaralarını sarma yöntemleri konusunda da, Alevi inancı ve kültürü zengin kaynaklara sahiptir. Bu kaynakları görmek ve hayata akıtmak için, Aleviliğin özgür yaşanması ve eşit kılınması lazım.
Dersim’in sesine ve sessizliğine daha fazla kulak kabartalım...