Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Melih AŞIK

Ankara'da TODAİE salonu, salonda bir avuç insan; 15 - 20 kadar yerli ve yabancı bilim adamı...Birkaç bürokrat ve gazeteci...70 - 80 kadar da tartışılan konunun meraklıları...Konu "Siyasette ve Yönetimde Yolsuzluk"
Tartışmacılardan Prof.
Orhan Şener ile konuşuyoruz. Şener Hoca aynı zamanda, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele için kurulmuş "Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği"nin de yöneticisi.
-Yolsuzluk ve rüşvette, dünya klasmanındaki (!) durumumuz nedir Hocam?
- Dünya Saydamlık Hareketi'ne göre 200'e yakın ülke içinde 22'inci sıradayız. Ama bana göre gerçek durumumuz daha da kötü...
-Peki, bu neden böyle? İnsanımızın mayasında mı var rüşvet?
- Hayır. Aslında rüşvet ve yolsuzluğu önlemek o kadar da zor birşey değil. Batı bunu nasıl başardıysa, biz de öyle yaparak başarabiliriz.
-Batı neler yapmış?
- Örneğin Servet Vergisi getirmiş. Bu vergi sayesinde bir insanın servetindeki hareketler anında takip ediliyor. Haksız bir büyüme varsa, hemen hesabı soruluyor. Örneğin İngiltere'de bir memur, maaşıyla mütenasip olmayan yaşam sürüyorsa, lüks arabası, evi vs. varsa, bunun kaynaklarını derhal izah etmek durumunda. Yani bu durumdaki bir memurun rüşvet aldığını, yolsuzluk yaptığını mahkemeler kanıtlamak zorunda değil. O kişi rüşvet almadığını, yolsuzluk yapmadığını ispatla mükellef. Avrupa'da Servet Vergisi sadece bizde ve İtalya'da yok. Bu nedenle de rüşvet ve yolsuzlukta biz ve İtalya başı çekiyoruz.
Orhan Şener ilginç bir ekleme yapıyor:
- Biz hep adi rüşveti konuşuyoruz. Bir de "siyasal rüşvet" denen şey var. Örneğin, Amerika'da seçim öncesinde bir yere seçim kazanmak amacıyla hizmet götürmek suçtur...

Arkadaşımız Cihan Demirci, kırk yıllık Alibeyköy'ün sonunda resmen "Alibeygöl" olması üzerine İstanbul'a uygun yeni semt isimleri buldu ve yağmur sularıyla iletti!..
İşte yeni şartlara uygun semtler:
Seltepe, Yağmurgören, Sağanakköy, Selozevler, Battıkapı, Sumatya, Taştıtarla, Yağışçık, Baskınevler, Lağımpaşa, Suluyer, Suyunönü, Çamurzade, Sellibaba, İhmalbağları ve son olarak da "Maslak" yerine "Islak!.."

Nazlı Ilıcak dünkü yazısında sözü bir ara bizim sütunda yayınlanan Çiller'lerin arazi vurgununa ilişkin "Develüping olayı" başlıklı yazıya getirdikten sonra diyor ki:
"... Latifeyi seven arkadaşımıza başka develüping örnekleri vermek isteriz....
Mesela Merter'deki yeşil saha nasıl imara açıldı ve Migros'a satılmak suretiyle develüping gerçekleşti? Hangi gazete patronu bundan istifade etti? Buna mukabil hemen bitişikteki Vakko müesselerinin önündeki arazinin bir kısmı hiçbir inşaat yapılmaması ve sadece yeşillendirilmesine rağmen neden kamulaştırıldı?.."
Yukarda sözü edilen gazete patronu, gazetemizin sahibi Aydın Doğan... Demek ki Aydın Doğan da Çiller'ler gibi yeşil alana imar izni çıkartıp milyarlar vurmuş...
Önce şunu kaydedelim...
Bir yazara yanıt verirken işin içine patronunu karıştırmak da, bir kişinin üzerindeki çamuru başkasına çamur atarak temizlemeye çalışmak da ucuz yöntemlerdir. Bunların ne gazetecilik, ne avukatlık etiğinde yeri vardır.
İkincisi... Aydın Doğan acaba Merter'de yeşil alanı kapatıp sonra imara açtırarak vurgun vurdu mu? Dün kendisini telefonla arayarak bu işin aslını sorduk. Önce şaşırdı. Sonra dedi ki:
- - Sözü geçen Merter'deki araziyi 1984 yılında aldım. Sanıyorum 1987 veya 1988 yılında sattım. Belediye arşivinden kolaylıkla bulunabilir. Eğer bu araziyle ilgili yeşil alan kaydı vardı da ben bunu kaldırtıp imara açtıysam, kendimi Taksim Meydanı'nda asmaya hazırım...
Aydın
Bey daha sonra bir anısını nakletti:
Yıl 90'lar... Cumhurbaşkanı Turgut Özal, OHAL Bölge Valisi Hayri Kozakçıoğlu ve gazete sahipleri kritik bir toplantıdalar. Dinç Bilgin, Asil Nadir, Kemal Ilıcak, Nazlı Ilıcak, Rahmi Turan gibi isimlerin katıldığı toplantıda, gazete sahiplerinden Güneydoğu olaylarına devletin gözlüğüyle bakmaları isteniyor, "Diyarbakır kıpır kıpır", "Şırnak ayakta" gibi başlıklar eleştiriliyor. Söz alan gazete sahipleri ılımlı ve uyumlu konuşuyorlar. Aydın Doğan ise basının hareket alanının alabildiğine kısıtlanmak istendiğini farkediyor... Özal'a hitaben:
- Terörün önlenmesi için elbette biz de elimizden geleni yapmaya hazırız, diyor, ancak bizim başlıkları da siz atacaksanız ben bu işte yokum... Sizin göreviniz terörü önlemek, benim görevim haberi doğru biçimde okura ulaştırmak... Gelin bu görev alanlarına saygılı olalım...
Özal
bu sözler üzerine sinirleniyor ama söyleyecek birşey bulamıyor. Verilen arada Nazlı Ilıcak, o sırada Asil Nadir ve eşi Kemal Ilıcak'la sohbet etmekte olan Aydın Doğan'a yaklaşarak şöyle diyor:
- Mesleğin onurunu koruyan saygın gazete sahibini selamlıyorum...
Aydın Bey, o gün yukardaki sözlerle mesleğe saygısını ifade etmiş bir yazarın, bugün doğru olmayan şeyleri doğru gibi yazmasını yadırgamıştı...

Gaf Sultan bu kez de "kansız ve acısız çözüm" istemiş...
Toplu sünnet törenlerinde yapacağı konuşmanın sezonu geçince elinde kaldı galiba?..

Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr