Melih AŞIK
İzmir'de ekmek 35 bin lira oldu... Ankara ve İstanbul'da fiyat artışının eli kulağında... Biz ekmeğin her zaman birkaç lira ucuza satılabileceğini savunuyoruz. Maliyet rakamları da bizi doğruluyor. Ancak vatandaş için altın değerinde olan o birkaç liralık ucuzluk bu hükümetin umurunda değil. Çünkü
Turgut Özal' ın itina ile yetiştirdiği ANAP kadrosunun aklı emeğiyle geçinen insanların cebine birkaç lira koymakta değil... Sürekli almakta...
Ankara'dan
Teoman Yazgan telefon ediyor... Yakında Devlet Bakanlığı danışmanlığına geçecek olan
Teoman Yazgan vatandaşın yediği ekmek kazığını gördükçe kahrolan bir değerli bürokrat.. Diyor ki:
- Melih Bey biraz önce Yeşilyurt sokaktaki Kızılırmak adlı süpermarketten ekmek aldım. 25 bin lira ödedim. Biraz ötedeki Sağlık fırınında ise aynı ekmek 30 bin liraya satılıyor. Süpermarket yöneticisine nasıl olup da ekmeği 25 liradan satabildiklerini sordum... Fırından "21 bin liradan alıyoruz, bu fiyata rahat rahat satıyoruz"
yanıtını aldım...
Kazığı görebiliyor musunuz?
Fırın, markete ekmeği 21 liradan veriyor... Market kendi masraflarını üzerine koyarak ekmeği 25 bin liradan satabiliyor. Fırın ise marketin girdiği masrafa girmediği halde ekmeği marketten pahalıya satıyor. Toptancı karının üzerine, hiçbir masrafı olmadığı halde, 9 bin lira da kafadan kar koyuyor. Oysa fırınlar da ekmeği vatandaşa 25 hatta 21 liradan satabilir. Nasıl olsa o fiyata markete verebiliyorlar.
Ama bu hesaplar veya bu yolda alınacak küçük birkaç önlem kimsenin umurunda değil. Fırıncılar tatlı karlardan memnun. Hükümetin amacı da kazanana daha çok kazandırmak olunca, fırınlar vatandaşın cebine ekmek bandırıp yemeye devam ediyor.
Başında bir
"halkçı lider" in bulunduğu iktidar ortağı
"demokratik ve sol" partinin bu konulardaki duyarlığı mı?
ANAP'tan daha fazla olduğuna ilişkin hiçbir belirti yok ortada...
Devlet Bakanı
Metin Gürdere, dün Ankara'da başlayan,
"Eğitimde Gelişmeler ve Yeni Türk İnsanı" konulu seminerin konuşmacısıydı. Kürsüye geldi, mikrofonun başına geçti...Konukları selamladıktan sonra konuşmaya başladı.
"
İnsanların, bilmediği, anlamadığı konularda konuşması, ahkam kesmesi adettendir. Seminerimizin konusu, benim hiç bilmediğim, anlamadığım bir konu olan eğitim...Ama ben, özellikle ülkemizde çok yaygın olan bu adete aykırı davranmayacağım ve eğitim konusunda sizlere biraz ahkam keseceğim."
Bu girizgahın, salonda gülüşmelere yol açtığını gören
Gürdere, sözlerini şöyle sürdürdü:
"
Ama, bundan dolayı hiçbirinizin bana söyleyecek sözü olacağını sanmıyorum, çünkü sizler de, hergün, her konuda, özellikle de siyaset ve siyasetçiler konusunda ahkam kesmiyor musunuz?Bu sözler üzerine salondaki gülüşmeler kesildi.
Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı - Gümrükler Genel Müdürlüğü'ne 5 Ağustos 1997 günü, bir faks notu geçip... gümrüklerimize giren birkaç kalem ithal ürün hakkında bilgi rica etmiştik...
"Yanıt mektubu" dün geldi... 24.10.1997'de - yani bizim faks notundan tam 80 gün sonra - postaya verilmiş...
"...Talebinizin DİE Başkanlığı'ndan yapılması gerekmektedir." deniyor notta. Girdikleri zahmet için kendilerine çoook teşekkür ediyoruz...
İnsanın mutlu yaşama hakkı var... Peki mutlu ölmek hakkı yok mu? Maalesef... Çünkü (intihar dışında) insanın kendi ölüm biçimini ve vaktini saptama hakkı yok. Acı çekerek öleceği bilinse de sonuna kadar yaşatılıyor, çektirilen acı yetmiyormuş gibi son üç beş kuruşu da ilaç firmalarınca elinden alınıyor. Yetmezse... Hasta, çoluk çocuğunun birikmiş birkaç kuruşunu da alıp götürüyor. Dram ikiye katlanıyor.
İngiltere'de
Annie Lindsell adlı talihsiz kabare yıldızının kazandığı dava o yüzden önemli...
Bugün 47 yaşında olan
Annie, birkaç yıl öncesine kadar yaşamı
"uzun bir balo" olarak niteleyen, hayat dolu bir kadın... 35 yaşına kadar hostes olarak çalışmış.. O yaştan sonra tiyatro okuluna devam etmiş, kabare sanatçısı olarak sahneye çıkmış... Müzik, dans, eğlence ve alkışlarla dolu bir hayatın güzelliklerini tatmış...
O dehşet verici hastalığa ise birkaç yıl önce yakalanmış. Hastalık
(motor neurone) hızlı bir biçimde sinir hücrelerini öldürüyor. Vücut kasları giderek çalışmaz oluyor. İki yıl önce bastonla yürümeye başlamış. Geçen yılbaşında tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş. Bugün artık elinde kalem bile tutamıyor. Doktorlar kısa süre içinde ağrıların şiddetleneceğini, göğüs kaslarının da işlevini yitirmesi sonucu boğularak öleceğini haber veriyorlar... Üstelik acılar içinde....
Annie Lindsell, geçenlerde mahkemeye başvurarak ölümüne doktorunun yardımcı olmasını istemişti. Öldürücü dozda ilaç vererek değil... Doktoru
Lindsell'e sadece ağrılarını kesecek miktarda uyuşturucu verecek, ancak bu doz normale göre daha yüksek olacağından ölümü hızlandıracaktı. Böylece
Lindsell hiç acı çekmeden yaşayabileceği en uzun süreyi yaşayabilecekti.
Mahkeme talihsiz kadının bu isteğini kabul etti. Onu son günlerinde rahatlattığı gibi hasta hakları açısından daha ileri tartışmalara da kapı açtı.
Bu konu Türkiye açısından da büyük önem taşıyor. İnsana kendi ölümünü düzenleme hakkı verilmeli mi? Verilmemeli mi? Bizce verilmeli. Türkiye'de yaşama hakkı zaten sınırlı... İnsan hiç değilse ölümün eşiğinde acı çekmemeli... Yakınlarına da çektirmemeli... Bu konu tartışılmalı...
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr