Hükümet sallanıyor... Alternatif olarak ufukta ANAP'ın öncülük edeceği bir koalisyon hükümeti görünüyor. Peki acaba ANAP'ın bu yönde bir hazırlığı var mı?
İngiltere'de halen muhalefette bulunan İngiliz İşçi Partisi'ni izliyoruz... Tony Blair yönetimindeki İşçi Partisi yıllardır sürekli politika geliştiriyor. Eğitim, sağlık, konut, işsizlik gibi ana konularda sürekli model üretiyor. Bu modelleri tabandan tavana doğru her kademede tartışıyor, örgütün görüşleriyle zenginleştiriyor... Yetmiyor, sendikalar başta olmak üzere kendi dışındaki sivil örgütlerin de dikatine sunuyor, onları da hazırlık sürecine katıyor. İktidar hazırlığı böyle yürüyor. Ve İşçi Partisi önümüzdeki mayıs ayında yapılacak seçimlerde kesin favori görülüyor
ANAP'ın böyle bir hazırlığı var mı? Biz görmüyoruz... Mesut Bey geçen yıl üç ay iktidar oldu. Erbakan'ın deyimiyle... Kırmızı ışığın önünde bir durdu. Bir daha kalkamadı. Tekrar iktidar olduğunda ne yapacak?
Türkiye için ne gibi çözümleri var, ne gibi yeni politikalar izleyecek?
Bunlardan haber yok... Mesut Bey sadece iktidarı istiyor. Sen kalk ben oturayım. Peki sonra? Sonra da çok geçmeden geldiği gibi gidecek...
Aynı tembellik CHP ve DSP'de de mevcut. Korkarız bu kafalarla koltuğa oturacak bir koalisyon kısa sürede Refahyol'a rahmet okutur. İktidara gelmek mesele değil. Mesele ülkeyi yönetebilmekte. Ve nedense meselenin bu ana tarafı iktidar susamışlığı içindeki muhalefet partilerini pek ilgilendirmiyor.
Okurumuz Candaş Kanan, arkadaş meclislerinde kulak misafiri olduğu iki ayrı öyküyü aktararak günümüzün kişiliksiz politikacılarını iğneliyor:
"Kadıköy'de meşhur bir Berber Osman vardır. Uzun senelerdir evlerde ehlikeyf veya yaşlı kişileri traş eder. Anıları zengin, sözü sohbeti güzel bir kişidir. Berber Osman Efendi, geçenlerde de Fahri Korütürk'le ilgili anılarını anlattı dost meclisinde:
Osman Efendi Korutürk'ün evinde traş yapıyor. Paşa, o günlerde orduda çok üst düzeyde görevde. Odaya emir subayı giriyor ve yurtdışından yeni geldiği anlaşılan askeri bir gemiden söz ederek,
- Efendim, çocuklarınız için gemiyle gelen bisikleti getirdik, mesele halloldu, diyor.
Paşa traş işlemini o an durdurup, yavere komut veriyor:
- Ne demek, halloldu! Bisikleti derhal gemiye götürün!. Gümrükten geçirdikten sonra eve getirin!..
***
"Fahri Korutürk Moskova'ya Büyükelçi olarak atanıyor.. Rusya Devlet Başkanı'na itaatnamesini sunacak.. Gün ve saat belirlenmiş. O gün, o saatte Korutürk huzurda hazır bulunuyor. Fakat Devlet Başkanı ortada yok. Biraz daha zaman geçiyor ve Rus yetkililer, randevunun 15 dakika sonra gerçekleşeceğini özür dileyerek aktarıyorlar... Özürlerini kabul etmiyor Korutürk;
- Ben Türkiye Cumhuriyeti hükümetini temsilen geldim ve randevum şu saatteydi, diyerek ve protokol kuralları içinde özür dileyerek makamı terkediyor..."
Evet... Eskiden devlet adamları vardı... Şimdi siyaset adamı bile yok...
Susurluk komisyonu çarketti... RP'li Başkan Mehmet Elkatmış bugüne dek dürüst bir imaj vermiş, komisyonda ağırlık RP'li ve DYP'li üyelerde olmasına rağmen kamuoyu komisyondan birşeyler çıkabileceği umuduna kapılmıştı. Komisyon'un bundan sonra Çiller'ler dahil kimseyi dinlememe kararı, Refahyol liderlerinin duruma el koyduğunu gösteriyor. Komisyon üyelerinden Fikri Sağlar, son kararın yukardan gelen baskı sonucu alındığına inanıyor ve dün yaptığımız konuşmada:
- Hazırlanacak raporun da gerçekleri tarafsız biçimde irdeleyen bir metin olacağına ilişkin umudunu büyük ölçüde yitirdiğini, söylüyordu.
Erbakan - Çiller ortaklığı Susurluk'un aydınlanmasını istemiyor.
Başbakanlığın "bir de müsteşar incelesin" gibi sudan bahanelerle Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'la ilgili fezlekeyi TBMM'ye göndermemesi bunun bir diğer açık örneği...
Fikri Sağlar diyor ki:
- Alman mahkemesi zabıtlarında veya İngiltere, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde " Türkiye'de devlet eroin kaçakçılığını himaye ediyor" kanaati dile getiriliyor. Bu durumda Başbakan ve eşinin, biz çağırmasak da kendiliğinden komisyona gelip ifade vermeleri, dış dünyada yayılan olumsuz kanaati silmeleri gerekirdi. İktidarın olayın üzerini kapatmaya yönelmesi dış dünyadaki olumsuz kanaatların güçlenmesine yol açacaktır...
Manzara içaçıcı değil... İç karartıcı... Hakında tutuklama kararı bulunan polis şefini mahkemeye Emniyet Müdürü makam aracında götürüyor... Devlet Güvenlik Mahkemesi davaya bakmaktan kaçınıyor. DGM'de bir rahatsızlık var... Çünkü "siyasi irade" dürüst bir yargılamadan yana tavır koymuyor ve belli ki yargıçlar kimi başka odaklar tarafından baskı altına alınıyor...
Hukuk işlemiyor... İktidar karanlık olayların üstünü örtüyor. "Devlet kimin elinde?" sorusu karanlıklarda kayboluyor. Sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık eylemi yapan yüz binlerin sesi aynı karanlığa itiliyor.
Manzara içaçıcı değil... Manzara karanlık...