Almanya'da yaşayan bir gurup "aydın Türk" yaptıkları basın açıklamasında RP dışında kalan Türk siyasetçilerini "Tarihi uzlaşma" ya davet ettiler. İşadamı Vural Öget, Profesör Faruk Şen, Prof. Hakkı Keskin, Prof. Mehmet Acet, Yazar Yüksel Pazarkaya, Yazar Cornelius Bischoff, Prof. Ziya Atay, Prof. Fevzi Belli, Prof. Tahir Özgü başta olmak üzere 90 "aydın"ın imzaladığı açıklama :
"Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, hukuk devleti ilkelerinden bilinçli olarak uzaklaştırılmaktadır. iktidar uğruna dini siyasi çıkarlarına alet edenler, devleti ve toplumsal kurumları amaçları doğrultusunda bilinçlendirme provası yapmaktadırlar."
diye başlıyor... Yıllardır Batılı demokrat bir ülke olan Almanya'da demokrasi kültürünü soluyarak yaşayan aydın Türk'ler açıklamalarını söyle sürdürüyor:
" Refah Partisi ağırlıklı koalisyon hükümeti geçmişe dönük anlamsız tartışmalarla ve dini inançları istismar ederek Türk toplumunu karanlıklara sürüklüyor.
Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlıkla bütünleştirerek zenginleştirmek yerine , din sömürüsüne dayalı bir şeriat devleti hedef alınmakta ve Türkiye gelişmiş ileri ülkeler katarından kopartılmaktadır..."
Almanya'daki Türk aydınları, ülkenin esenliği için tüm siyasi parti liderlerini ve milletvekillerini parti hesaplarını bir yana bırakarak tarihi uzlaşmaya davet ediyor... RP dışında kalan partileri "laik, demokratik, sosyal hukuk devletine sahip çıkmaya" çağırıyor... Almanya'daki Türk aydınlarının bu net tavrı, Türk demokrasisine önemli bir katkıdır...
İsveç'te yaşayan yazar Mehmet Uzun son romanı "Kader Kuyusu" nu daha önceki kitapları gibi Kürtçe yazmış... Muhsin Kızılkaya romanı Türkçe'ye çevirmiş. Kitap bir dostumuzun düzenlediği samimi ve sıcak kokteylde tanıtıldı. O arada ayaküstü eski Kürt milletvekili, HADEP Başkan Yardımcısı Ahmet Türk'le birkaç satır sohbet ettik... Güneydoğu'da olayların son zamanlarda azalmasını konuştuk... Ahmet Türk bölgedeki sıcak durumu ayrıntılarıyla bilmiyordu. Ama bölgede geçmişe göre değiştiği çok açık gözlenen bir durum vardı ki, daha önemliydi. Türk'e göre:
" Bölge halkı artık silahlı mücadelenin bir sonuç getireceğine inanmıyordu... Geleceği demokrasi kuralları içinde sürdürülecek siyasi mücadelede aramak eğilimindeydi... "
Sanılır ki, Kuzey Irak'taki Kürt gurupları arasında bir türlü bitmeyen kavgalar da bölge halkının tekrar Türkiye'ye yaklaşmasında etken olmuştu.
Bu tablo Güneydoğu'da barış için müsait bir iklimin şekillendiğini gösteriyor. Geçmişte bölgenin ekonomik ve sosyal ihtiyaçları dile getirildiğinde "Terör bitmeden bunlar gerçekleşmez" diyen devlet yetkilileri, terörün sıfırlanmaya başladığı şu dönemde verdikleri o sözleri anımsamalı... Doğan iç barış fırsatını iyi değerlendirmelidir.
Mesut Yılmaz "RP'liler pompalı tüfeklerle silahlanıyor" diye bu konuda ilk uyarıyı yapan lider olmuştu... Ancak önceki gün TBMM komisyonunda ANAP'lı 3 üye Mesut Yılmaz'ın bu açık tavrına rağmen "pompalı tüfeğin yasaklanmasına karşı" oy kullandı. RP'lilerin de aynı yönde oy kullanmasıyla "pompalının yasaklanması" önlendi.
İngiltere'de bir ruh hastasının okul basıp 16 küçük öğrenciyi öldürmesi üzerine başlayan tartışmalar sonucu, biliyorsunuz bu ülkede her türlü silahın taşınması ve bulundurulması yasaklandı. Çünkü... İngilizler silah olayına "insan" açısından baktılar. Silah dediğiniz şey eninde sonunda "insan öldürmeyi" hedeflediği için, o noktaya gelmeden insanlar silahı öldürdüler.
Türkiye'de silahın pompalısı, pompasızı, her türlüsü korkunç şekilde çoğalıyor. Çünkü Türkiye'de Meclis ve hükümetler silaha "insan hayatı" açısından değil, silah tekellerinin parasal kazancı açısından bakıyor. Ülkeyi yönetenler insanları değil ölüm tacirlerini kollamayı tercih ediyor. Belli ki o taraftan besleniyorlar. Ve de dolaylı olarak askerlere... Bizden bu konularda hayır yok... Bu konuları ancak siz iş başına gelirseniz çözersiniz... Mesajı yolluyorlar...
Lafın tamamını bilenler anlamıştır ama ne yapalım ki, RTÜK'ün cezalarını bundan daha iyi ifade eden daha edepli bir başlık bulamadık. Üstelik de, bu başlık önerisi, RTÜK'de görev yapan bir dostumuzdan geldi.
- Niçin kör tuttuğunu...
- Çünkü RTÜK, ne yazık ki, çok büyük ölçüde ihbar ve şikayet üzerine çalışıyor hala. Kurum, yüzlerce TV ve binlerce radyoyu denetleyecek eleman ve mekanizmadan yoksun. İzleyici şikayetlerini her an alabileceğimiz bir telefon hattı istedik PTT'den. Ama bu hala gerçekleşmedi.
- İlgili kişiden izin almadan gizli çekim...Yargı kararı olmadan kişilerin suçlu ilan edilmesi.. Kanal D ve Show TV dışında diğer kanallar da bu gerekçelerle defalarca kapatılabilirdi?..
- Tabii ki doğru. Ama bu kanallar çok izlendiği için çok da şikayete konu oluyorlar. Ayrıca Fatma Girik, özel olarak takibe alınmış - "sabıkalı" bir yapımcı...
- RTÜK yasası çok düzgün bir yasa mı peki?
- Biz sakıncalarını daha Meclis'te görüşülürken dile getirmiştik. Ne yazık ki kimse sesimize kulak vermedi. RTÜK, bugün bu yasayı tam olarak uygulamaya kalksa ceza yememiş TV kanalı ve radyo kalmaz. Hemen her yayında yasa ihlal ediliyor çünkü.
- Aynı olayda bir kanala bir gün, diğerine üç gün ceza vermek, peki?
- Yasaya uygun. Bir suç tekraren işlendiğinde ceza otomatikman artıyor.
- Cezalarda siyasi faktörler etkili olmuyor mu?
- Olmuyor dersem yanlış olur. Size birkaç rakam vereyim, yorumu kendiniz yapın. Ali Baransel'in başkan olduğu ilk 2 yıllık dönemde RTÜK toplam 9 ekran karartma ve 30 uyarı cezası vermişti. Ondan sonraki 10 aylık dönemde ise bu sayı 56 ekran karartma ve 220 uyarı cezası şeklinde gerçekleşti.