Gençler kitap okuyorlar... Sinemaya, tiyatroya gidiyorlar... Televizyon izliyorlar... Seyahat ediyorlar... Düşünüyorlar... Peki bildiklerini, gördüklerini topluma nasıl ve ne kadar aktarıyorlar? Sık sık bu ülkede bir şeylerin yürümediğinden şikâyet ederken kendileri bir şeyleri düzeltmek için ne yapıyorlar? Onlar için bir küçük öykü...
Dr. Sadık Özen "Doktorluk Dediğin" adlı kitabında anlatır...
İki delikanlı (biri Sadık Özen) arkadaşlarını geçirmek için Ankara'da otobüs terminaline koşuyorlar. Ancak uzaktan saati görünce "eyvah" diyorlar. Çünkü otobüsü kaçırmışlardır. Ne var ki yaklaştıklarında otobüsün henüz kalkmadığını görüyor, terminaldeki kocaman saatin yanlış olduğunu anlıyorlar...
Arkadaşlarını geçirdikten sonra terminal müdürüne gidip durumu anlatıyorlar. Terminal müdürü:
- O saati oraya biz koymadık, Çimento Sanayii koydu, birkaç kez telefon edip bozuk olduğunu bildirdik, aldırış eden olmadı, diye kendini savunuyor.
İki arkadaş ertesi gün Çimento Sanayii Genel Müdürü'ne gidiyor. Müdürün ilk tepkisi:
- Siz saat tamircisi misiniz?
Delikanlıların saat tamircisi olmadıklarını öğrenince seviniyor, onları kutluyor, bütün gençlerin onlar gibi olmasını diliyor...
Bütün gençler bu kadarcık sorumlu olsa... Ülkenin çözülmedik derdi mi kalırdı?
Basında son durum: AKP'yi eleştiremeyen yazarlar, birbirlerini eleştirmeye başladılar...
Eski hikâyeler güzeldir... Mesela... Avcı Padişah IV. Mehmet bir gün avdan eli boş dönünce sinirlenmiş, ava çıkarken rastladığı bir Bektaşi Dervişini buldurup huzuruna çağırtmış:
- Bre uğursuz, demiş, sabah sana rastladım, bir keklik bile vuramadım..
Yanındaki celletbaşına dönmüş:
- Tez vurun şunun kellesini...
Bektaşi de bakmış kelle gidiyor, sözünü esirgememiş:
- Padişahım sen bana rastladın bir keklik bile vuramadın. Ama ben sana rastladım şimdi kellem gidiyor. Söyle bakalım kim uğursuz?
Mart'ın 28'inde yapılacak yerel seçimlere 12 hafta zaman kaldı... Partilerin adayları belli değil...
Devlet büyüklüğündeki Ankara'yı, İstanbul'u, İzmir'i yönetecek başkan adaylarını düşününüz...
Adaylığı kesinleşecek... Ekibini kuracak... Kenti tanıyacak... Halkın nabzını tutacak... Projeler hazırlayacak.. Halka anlatacak... Destek isteyecek... vs..vs...
Bütün bunlar birkaç haftada mümkün mü? Elbet değil. Amaç da zaten halkı memnun etmek, kentleri düzeltmek falan değil galiba...
Ya ne? Biliyorsunuz...
Bir kişi aynı zamanda hem milletvekilliği hem de ticaret yapabilir mi? Yasal engel yok... Yapabilir...
Peki, bir kişi milletvekiliyken aynı zamanda avukatlık da yapabilir mi?
Yapamaz... Durumu CHP'nin avukat kökenli Konya milletvekili Atilla Kart şöyle açıklıyor.
- Eskiden sınırlı da olsa yapılabiliyordu, şimdi kesinlikle mümkün değil... 2001 yılında Avukatlık Yasası'nda yapılan değişiklikle yasaklandı.
Halen TBMM'de müteahhitlik veya pazarlamacılık yapan sayısız milletvekili var ama avukatlık yapan yok... Öğretim üyeliği de yasak mesleklerden...
Atilla Kart, ticaret yapan Başbakan'ı bu yüzden Rekabet Kurulu'na şikâyet etmeye hazırlanıyor... Sebebi:
- Başbakan'ın bu yaptığı, Rekabetin Korunması Hakkındaki Yasa'nın 4 ve 6. maddelerine açıkça aykırıdır. Çünkü burada rekabeti engelleme ve haksız çıkar sağlama, söz konusudur...
Eski Milletvekili Uluç Gürkan, AB standardına uyum için:
"Milletvekili seçilenlerin işlerini tasfiye etmesi ya da kayyuma devretmesi" gerektiğini söylüyor. Geçmişte milletvekili ek iş yapmaz, mevcut işlerini de seçilince tasfiye ederdi. TBMM'de ticaretin meşrulaşması milletvekillerine "işlerinizi bırakmayın" uyarısıyla başladı. Öyle gidiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı'na bir soru da ben sormak istiyorum!
- Mevki sahibi kişilerin, sahip oldukları unvanı da kullanarak sağladıkları ticari kazanç helal midir, haram mıdır?