Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Diyarbakır'dan Hacı:
- Rüyamda İngiltere'deyim. Siyasi partilerin Mayıs ayında yapılacak genel seçimlerle ilgili propaganda faaliyetlerini izliyorum. İlk durağım, Muhafazakar lider John Major'ın seçim otobüsü... Londra'dan hareketle Britanya'nın bozkır topraklarına doğru yola çıkıyoruz. Otobüsün içinde parti ileri gelenleri ve gazeteciler var. Çeşitli köy ve kasabalardan geçerken John Major için at, deve, timsah, fil gibi hayvanlar kurban ediliyor...
Miting yapılacak ilk kasaba Stratford adlı şirin bir yer. Major bir elinde İngiliz bayrağı, bir elinde İncil'le beraber seçim otobüsünün üzerindeki kürsüye çıkıyor. Halkın coşkun tezahüratı altında konuşmasına başlıyor. "Sevgili Stratford'lu hemşehrilerim!" diyor, "Bugün buraya bir müjdeyle geldim. Partimize oy verirseniz Stratford'u il yapacağız... Stratford aslında uzun zamandır il olmayı hak etmişti, ama memleket meselelerinden vakit bulup bu işi bir türlü gerçekleştiremedik..." Tam o sırada kilisenin çanları çalmaya başlıyor. Muhafazakar Lider, çan sesleri kesilene kadar konuşmasına ara veriyor. Sonra devam ediyor. "İşte bu mübarek çan seslerini Ortadoğu ve Asya'daki müslüman ülkelere dinletmek için siyaset yapıyoruz biz... Tazminat... Pardon, Tanzimat ruhuyla Stratford'da şehit düşen kahraman İngiliz halkının saygıdeğer anısını yaşatmak için burdayız..." Halk galeyana geliyor. "Vur vur inlesin... Tony Blair dinlesin..." Hırsını alamayan Major coştukça coşuyor. "Böyle bir kasabanın futbol takımı İngiliz Premier Ligi'nde oynamaya layıktır, sevgili vatandaşlarım... Seçimi kazanırsak Stratford İdmanyurdu'nu, Premier Lig'de bilin..." Tam o sırada meydanın bir bölümünde dalgalanma oluyor. Olaya müdahale eden polis, birbirine giren iki seyyar hamburgerciyi tutuklayıp seçim otobüsüne getiriyor. Miting alanında bulunan halk ise, Major'un konuşmasına boşverip, seyyar arabalardaki hamburgerlere hücum ediyor. Karnım aç bir şekilde uyanıyorum...
YORUMU: Yahu kardeşim, bırakının fakir ve aç İngiliz halkını düşünmeyi de, siz gül gibi kendi hayatınızı yaşayın...


Fırat Üniversitesinden bir öğretim üyesi geçenlerde Almanya'da bir konferansa katılmış. Verilen mola sırasında bir Alman profesör bizim öğretim üyesine ne kadar maaş aldığını sormuş:
- Bin mark civarında bir ücret alıyorum, demiş bizimki...
Biraz sonra karşılıklı kartvizitler takdim edilmiş. Alman profesör bizim öğretim üyesinin kartını eline alınca:
- Bir dakika ben bunun fotokopisini çekip aslını size vereyim, demiş, boşuna sizi zarara uğratmıyayım...
***
Bilkent Üniversitesi öğrencisi
Seda Çol geçenlerde YÖK Kütüphanesine gitmiş... Ödevi için gerekli bir yabancı yayının adını vermiş. Aldığı yanıt:
- 1995 yılından beri yabancı yayınlar gelmiyor...
Tasarruf için 1995 yılında başlatılan uygulama hala sürüyormuş... Yalnız YÖK kütüphanesi değil... Pekçok üniversite kütüphanesi aynı durumda.
Siz bütçesini denk düşürmek için beynini küçülten adamın hikayesini biliyor musunuz? Sonunda beyinsiz kalmış. Elinde avucunda nesi var nesi yok almışlar. Dolap beygiri gibi kullanmışlar. Türkiye o yolda...


Necmettin Erbakan İstanbul'da Baltalimanı Arıtma tesisi açılışında RP'li seçmenlere konuşuyor:
- Kalbinizdeki ince manayı ben size söyliyeyim: "Bakın hocam bu günlerde ufak bir kısım medya ülkemizde huzursuzluk çıkartıyor ve ülkemizdeki bir takım dindar insanlara zarar verilmesine yol açacak faaliyetler, tavsiyeler içinde bulunuyor. Göreyim seni sakın ha,bunlara en ufak bir zarar verilmesine müsaade etmeyin" demek istiyorsunuz... açıkça ifade ediyorum ki, bu 70 milyonluk ülkede dinine bağlı, şehitlik nedir bilen, vatanını devletini seven dindar insanların hiçbirinin kılına dahi kimse dokunamaz...Bunlar birkaç küçük medyanın başvurdukları oyunlardır..."
Bir Başbakan'a bunlar yakışır mı? Bir Başbakan kendi tabanına medyayı hedef gösterir mi? Kaldı ki bunu ilk defa da yapmıyor. Geçenlerde de kendi ülkesinin gazetecilerini İran Dışişleri Bakanına şikayet etti.
Ayrıca... "Bir kısım medya dindar insanlara zarar verilmesine yol açacak faaliyetler, tavsiyeler içinde bulunuyor" ne demek? Hangi medya, hangi faaliyet, hangi tavsiye?
Derken dün bu konuları konuştuğumuz bir dostumuz gülerek:
- Sen de amma safsın yahu, dedi, hala anlamadın mı? Erbakan "Medya sana söylüyorum, MGK sen dinle" diyor. MGK'ya söylemeye cesaret edemediği şeyleri "medya" ya söylüyor. MGK'nın adını anmadan kendi tabanını MGK'ye karşı koşullandırıyor... O arada doğruyu yazdığı için çok öfkelendiği medyayı da tabanına şikayet etmiş oluyor...
Görünen o ki...Erbakan MGK kararlarından çarkederken RP'li seçmeni MGK ve Medyaya karşı korku aracı olarak kullanıyor... Bu arada İslamcı basının da gayretiyle DYP baskı altına alınıyor. DYP'nin bu baskı sonucu "8 yıllık kesintisiz eğitim" düşüncesinden dönmeye başladığı gözleniyor. Medya ve MGK dışında laik kesim ortaya bir ağırlık koyemadığı için Erbakan kendi bildiği yolda yürümeye niyetli görünüyor.