Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih AŞIK

Kenan Evren'in şu sıralarda gazetemizde yayınlanmakta olan yeni dizisinin biz gazeteciler üzerine kurgulandığı başlığından da anlaşılıyor:
"12 Eylül'den önce ve sonra... Ne Demişlerdi? Ne Dediler? Ne Diyorlar?"
Adı tarihe geçen kişilerin anılarını yazmaları olumlu bir davranıştır. Ama elbette gerçekleri tahrif etmemek, gelecek nesillere saptırılmış bilgiler aktarmamak şartıyla... Sayın Evren'in dizisi bu şarta pek uymuyor...
Nedenine gelince... Mesela...
Dizinin dünkü bölümünün baş köşesinde Kenan Evren'in şu sözleri okunuyor:
"Halkın ezici bir çoğunlukla kabul ettiği Anayasa ve benim Çankaya'da geçen bir yılım sonunda basında çıkan yorumlar son derece olumluydu..."
Bu başlığın altında da bizim Güneş Gazetesindeki Arka Pencere'de, 26 Nisan 1983 tarihinde yayınlanmış "Hayırlı olsun" başlıklı bir yazımız aktarılıyordu...
Üst başlıkla bağlanınca bizim yazımızın Anayasa veya Kenan Evren'in Çankaya'daki bir yılını konu alarak övdüğü izlenimi doğuyor. Oysa ilgisi yok. 1983 yılı Mart ayında "Siyasi Partiler Yasası" çıkmış. Nisan'da parti kurma çalışmaları başlamış. Biz de yeniden demokrasiye ve siyasi partiler düzenine geçilirken genel bir "Hayırlı olsun" temennisinde bulunmuşuz... Okuma yazması olan herkesin anlayacağı kadar açık bir dille üstelik...
Eski okurlarımız iyi bilir...
15,5 yıldır önce Güneş'te sonra Milliyet'te yayınlanan bu sütunda bir tek gün olsun 12 Eylül darbesiyle, askeri yönetimle ve 1982 anayasasıyla ilgili tek övgü satırı yayınlanmamıştır. Yanlış da olmamıştır netekim. Ülkenin manzarası ortada... O yıllarda Kenan Evren yönetiminin baskı ve tehdidi altında büyük zorluklarla sürdürdüğümüz bu tavrı, Kenan Paşa'nın bugün tersyüz etmeye çalışması tarihin cilvesi değil, olsa olsa cilvenin tarihiyle ilgili bir göz boyama manevrasıdır ki... Bu kadarı da fazladır...

İstanbul Boğazı'na köprü mü, tüp geçit mi tartışmaları sürerken bilim adamları bu tartışmaya değerli katkılarda bulunuyor... Dün de Yeni Yüzyıl gazetesinde Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Semih Tezcan'ın görüşlerini okuduk. Prof. Tezcan, Boğaz'a yeni bir köprüyü savunuyor... Ve "bu köprünün üzerinden otomobillerin değil, raylı sistemin geçmesinin" elzem olacağını eklemeyi de ihmal etmiyor...
***
İlginç bir öneri... Demeye kalmıyor...
Prof. Tezcan'ın bu önerisini okuyan bir mühendis dostumuz telefonda diyor ki:
- Profesör Tezcan, "Köprü olsun; üzerinde de metro geçişi yer alsın" diyor. Peki, Avrupa ve Anadolu yakalarında, köprü üzerinden geçen raylı sistemin bağlanacağı metro hatları mevcut mu?... Hayır... Acaba saygın bir üniversitenin profesörü, Boğaz'ın raylı sistemle geçilmesi gereğini kabul ederken neden "tüp geçit" yerine "köprü" önerir?. Niçin köprüye bağlanacak kilometrelerce yeni "metro" hattının yapımını gerekli görür?..
- Neden acaba?..
- Kendisi Dalan döneminde "metro" diye yutturulan raylı sistemin yüklenicisi olan Asea - Brown Boveri firmasının ortağı Yapı Merkezi Şirketi'nin "danışmanı"dır da onun için...
Bakın siz şu işe...

Çat orada, çat burada...Bir bakıyorsunuz sabah İstanbul'da, öğleyin Van'da, akşam Tatvan'da...Ertesi gün ya İspanya'da ya Litvanya'da...İki gün üstüste Çankaya Köşkü'nde oturduğunu görmek hiçbir faniye nasip olmamış Baba son olarak günübirlik bir gezi için Mısır'daydı. Kısır gazeteci Fahrettin Fidan kendisini mısır çuvallarının içine gizledi, Baba'nın Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'le yaptığı ikili görüşmeyi sizler için izledi.
- Mebzul selam ya mübarek insan Hüsnü Mübarek.
- Mukabelei bilmisil ya reis ül cumhur ül Türkiyya...Sebeb ül ziyaret?
- Dostlar alışverişte görsün kabilinden ufak bir miktar ticaret, gerisi mebzul miktar ziyaret...
- Ticaret? Alaaa.
- Size mısır satalım, sanırım ihtiyacınız vardır hala...
- Mısır'a mısır!? Anlıyorum ki sizin tahayyül gücü fevkalade kısır.
- O zaman istihareye yatalım ve düşünelim; Birbirimizden ne alalım, ne satalım.
- Buldum! Buldum! Biz size satalım kum, siz bize lokum...
- Olmaz. Evet dersem buna geri döndüğümde yerim bir sürü papara...
- O zaman?
- Ticaret dedin de aklıma geldi. Size ticani ihraç edelim...Hem ticani, hem cani...Her birinin elinde var Sivas'tan bonservisi, siz zahmet etmeyin, biz kendimiz yaparız servisi.
- Siz müslüman, biz müslüman...İkimiz müslüman kardeş...Bu teklifinizi size hiç yakıştıramadım Sülüman kardeş. Üste para bile vermeye hazırız, ihraç edelim biz size Müslüman Kardeş. Bizimkiler made in El Ezher, sizinkileri ezer.
- Bu teklif de bize karşı ayıp olmuyor mu Mübarek kardeş? Size son teklif...İstemem para, istemem kapora...Batarsam batayım, anasını satayım...Hazır gelmişken buraya, sizi Hilali Ahmer adına beleşinden birkaç temel atayım.
- Kabul ya seydi. Şeyyy...adınız neydi?
- Müslüman Sülüman.
- Buyur Müslüman Sülüman, işte kürek, işte mala, piramitlerin altında buluşalım 16'ya 10 kala. Alaaa?
- Fevkin üstünde alaaa. Haydi Hüsnü, uzat şu kürekle malayı, bekliyorum hala!
(Hüsnü Mübarek, Baba'yı kapıdan yolcu eder etmez, göbek atıp oynamaya, kendi kendine söylenmeye başlar.)
- Oohhh, şanlı tarihimize bir şanlı sayfa daha yazdırıyoruz, ilk defa bir arkeolojik kazıyı bir Cumhurbaşkanı'na beleşinden yaptırıyoruz.



Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr