“Güney Afrika ve İzlanda modellerinden ilham alınacak olan yeni anayasa Meclis’e aralık ayında gelecek... Atatürk yeni anayasada sadece ‘kurucu’ sıfatıyla yer alacak. Atatürk ideolojisine atıfta bulunan maddeler çıkarılacak.”
Yukarıdaki açıklamayı Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum birkaç gün önce bir televizyon kanalında yaptı. Ve tabii herkesin ilk sorusu, “Meclis’in yetkisinde olan bir konuda bir danışman nasıl oluyor da Meclis adına bu kadar kesin ifadeler kullanabiliyor?” oldu. Soruyu CHP Anayasa Komisyonu üyesi Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’ya yönelttik. Dediği;
- Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Anayasa’nın ve hukukun işlediği ülkelerde yetkisiz bir kişidir. Bizde böyle açıklamalar yapabiliyorsa bu... Ülkemizde yasama ve yürütmenin sembolik hale geldiğini... Yetkilerini gönüllü ya da gönülsüz Cumhurbaşkanı’na devrettiklerini... Tek işlevlerinin orası tarafından kendilerine tebliğ edilen kararları icraya koymaktan ibaret olduğunu... Bu çerçevede yeni anayasa çalışmalarının Saray’da oluşturulan ekipçe yürütüldüğünü gösteriyor.
- Başka ne gösteriyor?
- Konu Meclis’e geldiğinde AKP’li milletvekillerinin bu Başdanışman aracılığıyla tebliğ edilen talimata uygun davranacaklarını gösteriyor.
- CHP’ye gelirsek?
- Tutumumuzda hiçbir değişiklik yok. Başkanlık sistemi ve Atatürk’ü Anayasa’dan çıkarma önerilerini tartışmayız bile.
Mecburi bağlanma!
Televizyon izleyicilerinin en hoşlanmadığı şeylerin başında heyecanla, keyifle izledikleri bir programın “Reklam arası” denilerek zırt pırt kesilmesi gelir herhalde. Bu kesintilere son zamanlarda bir yenisi eklendi; Cumhurbaşkanı kesintisi!
Cumhurbaşkanı bir yerde konuşma mı yapmaya başladı? Konu ne, konuklar kim olursa olsun program hemen kesiliyor, ekrana Cumhurbaşkanı geliyor. Eğer yarıda kesilen program bir tartışma programı ise, konuklar stüdyoda Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını bitirmesini beklemeye başlıyorlar. Bu eziyet dakikalarca sürüyor.
Önceki akşam CNN Türk’te Didem Arslan’ın yönettiği Türkiye’nin Gündemi programında da aynı şey yaşandı. AKP’den Metin Külünk, CHP’den Namık Havutça, MHP’den Oktay Öztürk başkanlık sistemini konuşuyorlardı ki... Kameralar bir anda Beştepe’ye döndü... Yaklaşık 20 dakika Cumhurbaşkanı’nın Beştepe’de büyükelçilere verdiği iftardaki konuşmasının bitmesini beklediler. Birkaç gün önce de aynı durum Avukat Turgut Kazan’ın katıldığı programda yaşanmış, programın tam ortasında kanal Cumhurbaşkanı’nın iftar konuşmasına bağlanmış, Turgut Kazan olayı protesto ederken şu yorumu yapmıştı:
- Dünyada hiçbir yayında böyle gariplik yaşanmaz. Maalesef bizde televizyonlar baskı altındadır ve yayıncılık ilkelerine uymadığını bile bile programları kesip Cumhurbaşkanı’na bağlanıyorlar...
Neyse ki Kazan’ın konuşması kesilmeden yayınlandı.
TOMA
Turizmin sıfırlanmasıyla dertler içine düşen Antalya esnafının bir şikayeti daha ortaya çıktı: TOMA...
Kundu bölgesinden bir grup esnaf, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Davut Çetin’i ziyaret edip TOMA’lardan şikâyetçi oldular.
Bu da nereden çıktı diyeceksiniz
Efendim marka denetimlerine gelen avukatlar birkaç yerde tartaklanmış olmalılar. Şimdi denetimlere polis eşliğinde geliyorlarmış. Polisler de TOMA eşliğinde.
TOMA ve polis eşliğinde yapılan denetimler hem yerli hem yabancı müşteriyi rahatsız ediyor, manzarayı uzaktan gören turistler terör olayı var diye dükkânlardan uzaklaşıyormuş. Görüyorsunuz ne dertler var.
Antalya’da cuma namazı sonrasında “Turist duasına” çıkılıyor.
Müslümanların kaderinde “Allah’ım bize çıplak turist gönder” diye
dua etmek de varmış demek...
Akif Kökçe
KİMSE
Cumhuriyet yazarı Zeynep Oral bakmış ki o gazetede Mine Kırıkkanat ile “Hiç Kimse” romanı hakkında hiç kimse röportaj yapmıyor. Paris’te üç PKK’lı kadının öldürülmesini soruşturan kitapla ilgili röportajı o yapmış. Sorduğu sorulardan biri ve aldığı yanıt şöyle:
- Kitabında yalnız tetikçi değil, derin devlet de sorgulanıyor. Gerçeğe çok yaklaşırsam diye hiç korkmadın mı?
- Korkmadım. Tam tersine gerçeği titizlikle aradım. Çünkü hayattan çıkardığım bir ders var: Korkmak korkmamaktan daha risklidir. Gerçek, seni tehlikeye attığı ölçüde korur da... Bu romanda da aynen böyle oldu. Kitaba ve bana saldıranların karşısına, gerçeği bilip söyleyemeyenler dikildi. Kitap, susulanın konuşulmasına yol açtı. Doğruya saldırmak güçleşti.