Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Necmettin Erbakan, dün Meclis'te DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit' le yaptığı görüşme sonrası düzenlediği basın toplantısında kendi değerlendirmesini yapmış, sıra sorulara gelmişti. Ardarda gelen soruların hiçbirini beğenmeyen Erbakan, sonunda dayanamadı, kendisine çok yakışan! ancak bir Başbakana hiç yakışmayan üslupla meslekdaşlarımızı eleştirmeye başladı:
"Bakıyorum da hiç müsbet soru yöneltmiyorsunuz...Sorularınız hep menfi...Acaba ters birşey bulur muyuz diye, orasından burasından didikliyorsunuz. Ama bu niye böyle oluyor, biliyorum. Bunu yapan bir kısım medya mensubu...Onlara bunu yaptıran da patronları....Menfi soru soracaklar ki, patronlarının hoşuna gidecekler, gözüne girecekler."
Milliyet yazarları olarak 10 ay önce Erbakan'la görüşmeye gittiğimizde Hazret'in ilk sözü yine bu mealde olmuştu:
- Sizi buraya patronunuz göndermiştir, demişti Erbakan, ağzımızdan laf alacaksınız onlara yetiştireceksiniz...
Erbakan anlaşılan gazetelerin Refah Partisi gibi yönetildiğini sanıyor. Gazetelerin halkın sesini dile getirdikleri ve halkla bütünleştikleri ölçüde ayakta durduklarını ve başarılı olduklarını hiç aklına getirmiyor. Aklına "medya"yı takmış. Medyada 3 gazete ve 3 televizyon kanalı dışında kalan, çok daha fazla sayıda gazete ve tv'nin tarafsızlığı unutup Refah borazanlığı yaptığını da görmezden geliyor. Aynaya bakmayıp "hep ben haklıyım" diye düşünenlerin klasik tavrı bu...

Necmettin Erbakan'ı ve Refah'ı kim büyüttü? 1950'lerde DP, peşinden AP ve son yıllarda DYP ve ANAP'ın din istismarından medet ve oy uman politikaları değil mi? Refah'ın ateşine odun taşıyan, zemini hazırlayan onlar değil mi? MGK bildirisinden alınması, mahçup olması gerekenler biraz da DYP ve ANAP değil midir? Peki bundan sonra özellikle DYP ve ANAP'a düşen nedir?
Bu ve benzer soruları ANAP, MKYK üyesi Bülent Akarcalı' ya yönelttik.
- Erbakan'ın, MGK'nın talepleri karşısındaki tavrı sizce ne olacaktır?
- Hiçbir şey yapmayacak, ama yapmış gibi göstererek işi sulandıracak. Ya da önemsiz bir - iki noktayı yapmış gibi gösterip, işte hepsi yapılmıştır, diyecek.
- Böyle düşünmenizin sebebi?
- Asıl sebep şu; RP, kutuplaşmalardan, kamplaşmalardan, gerginlikten ve radikalizmden beslenen, hayat damarları bu olan bir siyasi varlıktır. Böyle varlıklar, normal, uzlaşmacı siyasi atmosferde yaşayamaz, ölür.
- MGK bildirisinde özellikle vurgulanan laiklik karşıtı gelişmelerde geçmiş bütün iktidarların, bu arada ANAP'ın da payı ve sorumluluğu yok mu?
- Gelinen bu ortamda, geçmişe dönüp suçlu aramak yanlıştır. Dediğiniz konularda, tabii ki geçmişten gelen bir birikim vardır. Ama unutmayalım ki, gerici akımların en fazla destek gördüğü dönemlerden birisi de 12 Eylül dönemidir.
-
Muhalefete bir görev düşmüyor, mu demek istiyorsunuz yani?
- Hedef saptırmamak lazım. Bildirinin muhatabı bugünkü iktidardır. MGK kararları doğrultusunda birşeyler yapmak için önce Erbakan' ın harekete geçmesi lazım. Harekete geçer ve bizden bir talepleri olursa, kendilerine her türlü desteği veririz. Muhalefetin bu konuda iktidardan önce harekete geçmesi siyaseten çok yanlış olur. İktidara, özellikle de Erbakan'a, bildirinin muhatabının kim olduğunu saptırma fırsatı verir.
- İyi ama bildiride bir de süreye bağlı "yaptırım" sözcüğü var. Bu durumda işin sonu darbeye gitmez mi?
- Darbe olacağını sanmıyorum. Diyelim ki, askerlerin kafasındaki süre üç ay. Biz, muhalefet olarak 1, 1-5 ay bekleriz. Bu süre içinde iktidar kesiminden olumlu bir girişim gelmezse, Hükümeti düşürmek üzere Meclis'te harekete geçeriz.
- Bu Meclis'le Hükümet düşürülebilir mi?
- İşte bu aşamada DYP'nin tavrı önem kazanır. Ayrıca MGK kararlarının altında Sayın Cumhurbaşkanı'nın da imzası var, dolayısıyla ona düşen görevler de var. Örneğin bir süre sonra Bakanlar Kurulu toplantılarına girmeye başlayabilir, uyarı görevini içerden yapar. Ondan da sonuç alamazsa, Hükümet'ten gelen hiçbir kararı imzalamaz, Hükümeti bloke edebilir.

Çanakkale Belediyesi'nin yeni uygulamasını Doğan Hızlan'ın Hürriyet'teki yazısından öğreniyoruz:
"Çanakkale'de çöp kamyonları bir süredir anons müziği olarak Vivaldi'nin `Dört Mevsim' adlı eserini çalıyor. Bu yeni çöp anonsu, anket sonucu saptandı..."
Sözü geçen "anket" hakkında bilgi almak için Çanakkale Belediye Başkanı İsmail Özay'ı arıyoruz. Öğreniyoruz ki... bu anket bir grup belediye temizlik işçisi arasında yapılmış... Diyor ki Özay:
- 15 gün öncesine kadar anons olarak
"Çöpünüzü çıkarır mısınız?" gibi sözleri tekrarlayan müziksiz bantları kullanıyorduk. En başta çöp toplayan arkadaşlarımız bundan rahatsız oluyor; "Kulağımızı tırmalıyor!" diyorlardı. Vatandaş da yakınıyordu. Bu üzerine Pop Müziği'nden güncel enstrümantal parçalar ve kimi klasik eserler "aday" olarak belirlendi. Temizlik işlerinde çalışan 20'nin üzerinde arkadaşımız bu aday parçalar arasında değerlendirme yaptı. Sonuçta Vivaldi'nin "Dört mevsim"i kazandı.
- Seçimi yapan arkadaşlar arasında bu eseri daha önce dinlemiş olan var mıydı dersiniz?..
- Zannetmiyorum. Yumuşak bir müzik olması arkadaşları etkilemiş olabilir...