Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hastasına cinsel tacizde bulunan doktorun adı kamuoyuna açıklanmalı mıydı? Yoksa "Eğer açıklanırsa intihar ederim" şeklindeki sözleri ciddiye alınarak, adı bir süre saklı mı tutulmalıydı? Sabah Gazetesi'nin erkeklerden oluşan "Yazıişleri kadrosu", sorumluluk ve ahlak kavramlarının çatıştığı bu insanlık dramının içinden çıkamamış, soruyu kamuoyuna yöneltmişti. Kamuoyu da "doktor"un savunmasının yokluğuna bakmadan, hatta cinsel tacizle ilgili video bandı izlemeye gerek duymadan, "Açıklayın gitsin!" demişti. Linç emri halktan gelince Sabah gazetesi, "Günah benden gitti" diyerek Dr. Korkut Alkan'ın adını açıkladı.
Sabah yazıişleri kadrosunun tavrı "ahlakçı"ydı. Ancak erkeklerin bu konudaki ahlakçılığından kuşkulanmayanlar da yok değildi. Örneğin Sabah gurubu içinde yer alan Yeni Yüzyıl Gazetesindeki sütununda Gülay Göktürk soruyor:
"Hadi beyler, saygıdeğer efendiler, biraz dürüst olun....
- Hayatı boyunca bir kadına - izni dışında - dokunmak için fırsat kollamamış, eline geçen fırsatı ustalıkla değerlendirmemiş kaç erkek çıkar içinizden?..
- Hanginiz; hayatım boyunca hiçbir gün hiçbir kadına çaktırmadan dokunmadım, diyebilirsiniz?.."
Şöyle sürüyordu yazı:
"Hayatınızda bir kez olsun bu konuda riyakarlığı bir kenara bırakıp kader kurbanı arkadaşınıza sahip çıkın..."
Ekleyecek ne kaldı? Mark Twain'in bir esprisi galiba...
Mark Twain bir hapishanede mahkumlara konferans veriyormuş. Sözün bir yerinde demiş ki:
- Beni kendinizden farklı görmeyin arkadaşlar. Benim sizden tek farkım var: Yakalanmamış olmam!..

Çanakkale Zaferinin yıldönümünde, o zaferde büyük payı olan, döktüğü mayınlarla dev zırhlıları denizin dibine yollayan "Nusret" mayın gemisi de anımsandı. Profesör Mümtaz Soysal sütununda bu "destanlaşan gemi"den söz ederken "asıl acıklı olan" ı da anlatıyor, 1957'de hizmet dışı bırakılan bu anı yüklü teknenin bir süre yük gemisi olarak kullanıldığını, 1990'da Mersin limanında alabora olup battığını kaydediyordu...
Atatürk'ü Samsun'a taşıyan "Bandırma" nın kaderi farklı olmamıştı... "Yavuz" Zırhlısını hurdacılara satıp jilete dönüştürdük. Atatürk'ün yatı "Savarona" ise içi boşaltıldıktan sonra elimizden çıktı, paralı turistlere alem gemisi oldu.
Tarihiyle bizim kadar övünen millet azdır. Tarihine bizim kadar ilgisiz millet de öyle galiba... İngilizler İkinci Dünya Savaşı'nın efsane gemilerinden Belfast'ı Thames nehrinden geçirip Londra'nın orta yerine getirmiş, "ulusal deniz müzesi" ne dönüştürmüş. Yunanlıların Averof Zırhlısı, bir tarih anıtı olarak Pire'ye demirlemiş, gelecek nesillere gurur taşımakta... Rusya'nın gururu Aurora, Saint Petersburg kentinde güneşin altında Neva nehrini süsleyen bir tarih ve güzellik anıtı gibi parıldıyor... Bize gelince... Preveze gibi deniz zaferleriyle övünen, Barbaros'ları Turgut Reisleriyle gururlanan biz ne yapmışız? Nusret'i şilep, Yavuz'u jilet, Savarona'yı gezinti teknesi... İyi ki tarihimizi çok seviniyor, övünüyoruz. Bir de sevmesek...

Polis Akademisi'nde ders vermeye giden Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden bir profesörün, güvenlik güçlerinin kimi tavırlarını eleştirmeye kalkınca tepki gördüğünü, bunun üzerine dersi yarıda bırakıp çıktığını yazmıştık. Yazı üzerine iki ayrı telefon aldık.
Birincisi DSP Milletvekili Uluç Gürkan'dan...
- Ben de iki gün önce Polis Akademisinde konferans verdim, dedi Uluç Gürkan, polisin kendi içindeki suçluları korumaya devam etmesi halinde beklediği saygınlığı bulamayacağından başlayarak, hayli kritik eleştiriler yaptım. Ancak konuşmamın sonunda tepki değil büyük alkış aldım... Beni dinleyen kitlede bir demokratik olgunluk gördüm...
İkinci telefon Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel'den geldi... Uzun uzun polis eğitimine verdikleri önemi anlatan Alaattin Yüksel, konferanslara yurt dışından da uzmanlar getirdiklerini, en büyük önemi eğitime verdiklerini anlattı ve şöyle devam etti:
- Eğitimde iki kavramı çok önemle vurguluyoruz: hoşgörü ve ahlak... Kendilerini halkın üzerinde görmemelerini, sadece birer "üniformalı vatandaş" olduklarını sık sık hatırlatıyoruz. Her zaman "halkın ve hakkın emir ve hizmetinde" olduklarını unutmamalarını öğütlüyoruz...
Genel Müdür Yüksel, yaptıkları eğitimin semeresini gördüklerini, son haftalarda meydana gelen toplumsal olaylarda polisin cop kullanmadan ve kimseyi incitmeden asayişi sağladığını anımsattı.
Bu durumu televizyon izleyenler de gözlüyor.
Polisin ceza vermeye değil, güvenliği sağlamaya yönelik barışçı tavrını elbet herkes destekliyor, sürekli olmasını diliyor...

Gündemi yine Hasan Hüseyin Ceylan belirledi... "Anamın başörtüsü" filmi vizyondaki ömrünü tamamlayınca bu defa da "Sarıkla kılınan namaz 80 kat sevaptır" sözleriyle gündeme girdi.. Gazeteler ciddi ciddi bu konuyu tartışıyor. Konu birinci sayfaları süslerken, elektrik santralları ve dağıtım şirketlerini yağmaya sunulması gibi kritik sorunlar iç sayfalarda zar zor yer buluyor...
H.H. Ceylan "Neden sarıkla kılınan namaz 80 kat sevaptır" dedi? Neden 79 veya 81 değil de 80?.. Yanıtı merak edilen sorulardan biri bu...
Yardımcı olalım... Efendim Refahlılar, rakam vermeleri gerektiğinde başta Necmettin Erbakan olmak üzere akıllarına ilk gelen rakamı söylüyorlar.
Örneğin Erbakan önceki gün 29 milyar dolarlık özelleştirme yapılacağını söyledi. Bütçede 5 milyon dolarlık özelleştirme öngörülüyor. Peki 29 milyon dolar nereden çıkıyor? Çünkü Erbakan'ın aklına o anda gelen rakam 29 oluyor da ondan. Kendisi 29 Ekim'de doğmuş. Belki oradan ilhamlanıyor.
Aynı şekilde... Bu yıl yapılacak 37 milyar dolarlık yatırımı 107 milyar olarak telaffuz ediveriyor. (107, evinin kapı numarası ya da dahili telefonu olabilir...)
Ol nedenle... Refahlıları "rakam" konusunda fazla sıkıştırmayın.